Buzların yastık, karların yorgan olduğu ölüme susamış bir mekândır Sarıkamış.
Acıların beşiğidir Sarıkamış Harekâtı. Bembeyaz karların üzerinde son nefesini verenlerin sükûtudur. Körpe bedenlerin karlara ekildiği buz gibi bir mevsimdir. Gecelerin eksi otuzları gördüğü bir garip zaman dilimidir. Sıla hasretiyle yanıp tutuşanların karlara ve korlara karıştığı, gözyaşlarının azık, duaların silah olarak görüldüğü bir acayip demdir.
Sarıkamış, kahraman askerlerin buzdan anıtlara dönüştüğü, zamanın durduğu mahzun bir coğrafyadır. Şahadet bahçelerinde kardelenlerin esas duruşa geçtiği uhrevî bir iklimdir. Karların üstünde yatan kardan daha beyaz yüreklilerin sonsuzluğa göç merasimidir.
Kahraman Türk askerinin zalim Moskof’a değil dumanlarla kaplı Allahüekber Dağları’nda tipiye yenildiği talihsiz ve hüznü tarifsiz bir yerdir Sarıkamış! Yalvarış ve yakarışların arşı inlettiği, buzların yastık, karların yorgan olduğu tuhaf bir mekândır.
Yorgunluktan ve uykusuzluktan yürümeye bile dermanı kalmayanların çarelerinin tükendiği, çaresizliğin boy verdiği, acıların koyverdiği diyardır Sarıkamış. Geçit vermez Soğanlı Dağları’ndaki yıldızların bile ışığını esirgediği zifiri karanlıkları bağrında saklayan bir coğrafyadır bu topraklar. Zemherinin bütün acımasızlığıyla yiğitlerin üzerine abandığı yerdir.
Yemen sıcağından dönenlerin nefeslerinin donduğu, gecenin ayazının yüzleri bıçak gibi kestiği, umutların umutsuzluğa dönüştüğü bir garip beldedir Sarıkamış. Ahiret uykularına yatan kefensiz kuzular o toprakları sonsuzluk mekânı edinmişlerdir kendilerine.
Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’nda mücadele ettiği cephelerden biri olan Kafkas Cephesi’nde cereyan eden Sarıkamış Harekâtı büyük bir trajediyi içinde barındırmaktadır. Bütün savaşlar acıları beraberinde getirse de, tarihte örneğine çok az rastlanabilecek Sarıkamış Harekâtı başka savaşlarla kıyas edilemeyecek kadar elim ve vahim bir savaştır. Eksi 20, hatta 30 derecelerin görüldüğü dondurucu bir havada, metrelerce karın her tarafı kapladığı bir ortamda paltosuz ve ayakkabısız askerlerin durumunu düşünmek bile istemeyiz.
Türk tarihinin dönüm noktalarından biridir Sarıkamış Harekâtı.
Türk tarihinin dönüm noktalarından biridir Sarıkamış Harekâtı. O ki tarihimizde yaşanan en büyük faciaların başında gelir. Hüznün ve acının kristalleşmiş hâlidir bu (z)amansız harekât. Mahzunlaşan yüreklere in(diril)en en ağır silledir. Burada şahadet mertebesine erişenlerin bir kısmı donarak, bir kısmı vuruşarak, bir kısmı da salgın hastalıklardan dolayı bu sonlu dünyadan sonsuz âleme göç eylemiştir.
Sarıkamış Harekâtı bu milletin acılarını katmerleştiren sıra dışı bir faciadır. Onun içindir ki zamanında tam üç yıl boyunca Harbiye Nezareti tarafından sansürlenmiş, üzerinde konuşulması, yorumlanması yasaklanmıştır. Zira o dönemler çetin savaşların ve hezimetlerin ardı ardına geldiği talihsiz dönemlerdi. Askerin ve milletin moralinin bozulmaması, aksine üst düzeyde tutulması gerekirdi. Öyle de yapmışlar. Hatta cepheden uydurma zafer müjdelerini İstanbul’a bildirmişler. Binlerce askerimiz öldüğü hâlde bu, millete zafer diye yutturulmuştur. Gerçekler daha sonra, çok daha sonra öğrenilebilmiştir. İnsanlarımız ancak bir asır sonra hadiselerin gerçek anlamda farkına vararak onları muhasebe etme imkânı bulmuştur.
Enver Paşa, Osmanlı Padişahı Sultan Abdülmecit’in torunu ve Şehzade Süleyman Efendi’nin kızı Naciye Sultan (Killigil)’la evliliği” nedeniyle saraya damat olmuş, kısa sürede albaylıktan generalliğe terfi ederek Harbiye Nazırı olup ülkeyi Almanların yanında I. Dünya Savaşı’na sokmuştu. Sarıkamış Harekâtı’nın da gerçekleştirildiği Kafkas Cephesi de bu savaşın duraklarından biriydi. Enver Paşa’nın doğuya dair hayalleri onu yeni maceralara atılmaya zorlamıştır. Kendine uçuk kaçık hayallerle dolu ütopik bir dünya kuran Enver Paşa, Doğu Cephesi’nde Ruslara karşı başarı sağlamak suretiyle Almanları rahatlatmak istemiştir. O da Almanlar istiyor diye sonu felâket olacak böyle bir uçuruma yol almıştır.