2 Ağustos 2017’de resmen yürürlüğe giren CAATSA yasası, ABD’nin ulusal güvenliğine “tehdit” olarak değerlendirdiği İran, Rusya ve Kuzey Kore’ye karşı ABD hasımlarıyla yaptırımlarla mücadele etmek için çıkarılmıştı. Bu yasa, Amerika tarafından Türkiye gibi müttefiklerini “hasım” olarak kabul edip onlarla yaptırımlar yoluyla mücadele etmek için çıkarılmamıştı. ABD, CAATSA yaptırımlarını Türkiye’ye karşı uygulamaya soktuğuna göre, Türkiye’yi müttefik olarak değil hasım olarak gördüğü anlaşılıyor!
1952’den bu yana resmiyette NATO’da Türkiye’yle müttefik olarak görünen Amerika, fiiliyatta düşman gibi hareket ettiğini bu tavrıyla iyice açık etmiştir.
Müttefike düşman muamelesi yeni model bir dış politika enstrümanı olarak ABD tarafından Türkiye’ye karşı devreye sokulmuştur.
Türkiye, 70 yıllık müttefiki olan ABD’nin nasıl sanal ve sahte bir müttefik olduğunu bu yaptırım kararlarıyla anlamış olacaktır. Bu da az bir kazanç değildir. Türk Atasözü “bir musibet bin nasihattan evladır” der.
Türkiye yönünden ABD gerçekte nedir?
ABD’nin Türkiye yönünden ne olduğunu anlamak için Türkiye’ye karşı 70 yıldır uyguladığı düşmanca tavırlarından bir kaçını hatırlatmakta yarar vardır.
– Türkiye’deki demokrasiye karşı yapılan 1960’taki 27 Mayıs darbesi dahil her darbe ve girişiminin arkasında olan,
– Darbecilere “bizim çocuklar başardı” diyen,
– Başkan Johnson tarafından 5 Haziran 1964 tarihinde, Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahalesini önlemek amacıyla İnönü’ye, 17 Ekim 2019 tarihinde ise Türkiye’nin Suriye’deki PKK/PYD’ye karşı Barış Pınarı harekâtını yapmasını engellemek için Başkan Trump tarafından Cumhurbaşkanı Erdoğan’a karşı içinde “aptallık etme” kelimelerinin de bulunduğu küstah mektupları yazan,
– Türkiye’ye, afyon ekimi dolaysıyla yaptırım uygulayan,
– Türkiye’nin anlaşmalardan kaynaklanan Kıbrıs’a müdahale kararı üzerine silah ambargosuna baş vuran,
– Süleymaniye’de Mehmetçik’in kafasına çuval geçiren,
– Suriye’de terör örgütü PYD/PKK’ya binlerce TIR silah veren, Doğu Akdeniz’de hidrokarbon yatakları ile Yunanistan’la olan anlaşmazlıklarda doğrudan Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetiminin yanında yer alan, Filistin’de ve Karabağ’da Türkiye’nin karşısında duran,
– ABD, Bıden’le otuz sene önce “Türkiye’nin etrafını ateş çemberine çeviririz”, Trump’la da iki sene önce “ekonomik yönden Türkiye’yi mahvederiz” diye tehdit savuran,
– ABD, günümüzde düşmanlarına karşı uygulamak üzere çıkarttığı yasayı, kâğıt üzerinde de olsa müttefiki olan Türkiye’ye karşı uygulayan bir ülkedir.
ABD, Türkiye’ye karşı hem suçlu ve kusurlu hem de haklı/güçlü rolü oynamaktadır.
Halbuki Türkiye, Rus uçağının düşürüldüğü süreçte hava savunma ihtiyacının karşılanması için ABD ve Batılı müttefiklerine başvurmuştu. Türkiye’nin müttefiklerinin yaptığı ilk iş ise Patriotları Türkiye’den çekmek olmuştur. Türkiye’nin hava savunma ihtiyacı için ısrarla talep ettiği Patriot hava savunma sistemini ABD, Türkiye’ye vermemiştir.
Türkiye ise doğal olarak hava savunma ihtiyacını Rusya’dan S-400’leri alarak karşılamıştır. Bu durum ABD’deki Ermeni/Rum ve Yahudi lobisini harekete geçirmiştir.
Türkiye gibi diğer bir NATO müttefiki Yunanistan da Rusya’dan S-300’leri alarak TSK’ya karşı Girit’e konuşlandırmıştı. ABD’nin bu konuda Yunanistan’a itirazı olmamıştır. Türkiye’ye karşı uygulanan çifte standarttır.
ABD, CAATSA yaptırımlarıyla doğrudan doğruya Türkiye’nin Savunma Sanayii’ne saldırmaktadır. Kendi çıkarttığı S 400 krizi sonrası yaptığı ilk iş Türkiye’yi F 35 programından çıkartmak olmuştur. Saldırı Türkiye’nin savunma yeteneğine ve bölgedeki gücüne karşı yapılmaktadır.
Dahası gerçekte ABD için sorun S 400’ler değildir; Suriye’de, Libya’da Karabağ’da bir anlamda tarih yazan İHA ve SİHA’ların da içinde olduğu Türkiye’nin savunma/saldırı reflekslerinedir.
ABD yaptırımlarıyla Türkiye’nin savunma ve saldırı reflekslerini test etmektedir!
Türkiye’nin yapması gereken de, ABD’nin yarattığı riski fırsata çevirmektir. Bu bağlamda savunma sanayi, uzay teknolojisi ve nükleer alana yoğunlaşmaktır.