Akıllı adam az. Buna karşın akıl alan yok. Ama yeteri kadar aklı olmadığı halde, akıl vermeğe kalkışan çok. İşte böyle bir toplumda, ne kadar mutlu olunabilirse, o kadar mutlu oluyoruz.
Geçmişte, hiç de hoşuma gitmeyen bir olayla karşılaştım.
Sade, biraz da sefil bir vatandaş, benim de yakınlarında oturduğum bir topluluğa selam verip geçti. İçlerinden hiç biri, kendilerine verilen selamı almadı. Selamı verenle de, almayanlarla da yakın bir bağım yok. Ancak, onlar beni, ben de onları tanıyorum. Bu tanımaktan ve tanınmaktan cesaret alarak, o sefil adamın selamını niye almadıklarını sordum? İçlerinden biri, “O sıradan adamın selamını mı alacaktık?” Dedi. Anlamdım ki, selam konusunda bir bilgileri yok. “ Önemli olan, selamı verenin kişiliği değil. selâmın önemidir” dedim ve devamla:
“salam; Allah’ın 99 sıfatından biridir. Ülkemizde Diyanet İşleri Başkanlığı da yapmış, büyük İslam Âlimlerinden biri olan Ömer Nasuhi Bilmen İstanbul Müftüsü iken (1940’lı yıllar)İki ziyaretçisi gitmiş yanına. Zile basmış, hizmetçi içeri girmiş, girerken selam vermiş. Ömer Nasuhi Bilmen ayağa kalkmış, selamını almış ve oturmuş. Çay söylemesini istemiş.
Çaylar içilirken, bir ziyaretçi daha gelmiş. Bilmen tekrar zile basmış, hizmetçi tekrar selam vererek içeri girmiş, Bilmen tekrar ayağa kalkmış, salamını almış oturmuş ve çay söylenmesini istemiş.
Ömer Nasuhi Bilmen, “Hizmetçinin selamını mı alacağım” demediği gibi, selam verildiği için ayağa kalkıyor, aylakta selamını alıyor ve tekrar yerine oturuyor, ondan sonra söyleyeceğini söylüyor”
Selam almak, selam verenin kişiliğiyle ilgili değildir. Selam veren yüksek bir makam sahibi de olabilir, sefil, zavallı biri de olabilir. Selam verenin selamı alınmazsa, veren kendi selamını “Aleykümselam” diyerek alır ve yoluna devam eder. Ama selamı almayanın hem bilgisizliği, hem de, Allah’ın sıfatının ciddiye almamasının sorumluluğu ortaya çıkar.”
Bu yanıtımdan sonra orada durmak istememdim. Çünkü cahil insanların ne söyleyeceği, ne yapacağı belli olmaz.
Ömer Nasuhi Bilmen’in selam konusundaki tavırlarını amcam Muammer Tuğlu’dan dinlemiştim. Amcam 1939-1945 yılları arasında Yüksek Mühendislik mektebinde okurken, Ömer Nasuhi Bilmen’den Arapça dersler alıyormuş.