Yazımızın başlığındaki ifadeler, 16,5 milyon sayıdaki emeklinin yarısına yakınının aldığı on bin lira emekli maaşı, varlıklıların bir günde harcadıkları el harçlığı bile değildir.
Ülkemizdeki enflasyonun sabit bir sayıda tutulamadığı, aydan aya arttığı gerçeği nedeniyle, memur, işçi ve emeklilerinin maaş ve ücretleri, biri Ocak ayında, diğeri de Temmuz ayında olmak üzere, yılda iki kez artırılırdı.
“Memur ve emeklilerimizi, enflasyona ezdirmeyiz” ifadesi de, yetkililer tarafından sık sık kullanılırdı.
Son aylarda, “memur ve emeklilerimizi enflasyona ezdirmeyiz” ifadesini duymadığımız gibi, Temmuz ayında zam yapılamayacağını, artık yılda iki kez yerine ocaktan ocağı zam yapılacağını söylüyorlar.
Yalnız, memur, işçi ve emeklileri yaşamıyor, sürünüyor neredeyse.
Bankalar da, her isteyene kredi kartı vermişler. Şimdi her memurun, işçinin ve emeklinin elinde birkaç kredi kartı var. Bu kartların tümü de dolmuş durumda.
Gazetelerden okuduğumuza göre, kredi kartları borçları Trilyon liraya dayanmış. Nasıl ödeneceği belli değil
Bu koşullar altında, kredi kartları borçları nedeniyle sıkıntıda kalacak olan yalnız kurt kullananlar değil, bankalar da olacak.
Adamın biri, otomobillerin, otobüslerin bulunmadığı yıllarda, Ankara yolunda, yoldan geçen bir kamyona el kaldırmış. Kamyon durmuş, sürücü el kaldırana nereye gideceğini sormuş. Ankara’ya gideceği yanıtını almış. Yüksek bir para talep etmiş sürücü. Yolcu, “Hayhay” demiş. O zaman “Kamyonun üstüne çık” demişler. Yolcu da çıkmış. Ankara’ya varmışlar. Sürücü yolcudan talep ettiği parayı istemiş. Yolcu da, ellerini yukarıya kaldırmış; “Beyim ara” demiş. Yolcu Ankara’ya zorunlu gidecek. Parası da yok, başvuracağı başka bir çare de yok.
Bankalar, kredi borçlarını tahsil etmek için, kart borçlularının karşısına çıkacak. Borçlular da, Ankara yolcusunun söylediği gibi; “Beyim ara!” diyecek. Başka ne diyebilir ki?
Gümüşhane’de, evimizin yolu üzerinde, Hüseyin Gürses adlı yaşlı, değer verdiğim bir hacı amca vardı. Her karşılaşmamızda nasıl olduğunu sorardım. İyiyim ya da iyi değilim demezdi. “Allah sonumuzu hayır ede” derdi.
Ülkeyi yönetenler, kendi sonlarını bilmem ama memurun, işçinin, emeklinin küçük esnafın, çiftçinin ve aklınıza gelen tüm kesimlerin sonunu hiç düşünmediler.
Bıçak kemiğe dayandı.
Şimdi düşünsünler artık.