600 yıllık Osmanlı İmparatorluğunun enkazı üzerine kurulan yeni Türkiye Cumhuriyeti Devleti, eskilerin deyimiyle; Muasır medeniyet seviyesinin (çağdaş uygarlık düzeyinin) üstüne çıkmak amacıyla kurulmuştu.
Halkın, kadınlarda binde 4’ünün, erkeklerde yüzde 7’sinin okuma bildiği (okuma bilenlerin çoğu da yazma bilmiyordu) bir konumdan, Latin Alfabesine geçişinden, Türkçe okuma-yazma öğreniminden sonra oran, kadınlarda da erkeklerde süratle yükseldi.
Okuma-yazma seferberliği hızlandırıldı. Yeni okullar açıldı. Eğitim Öğretime köylerimizde de ağırlık vermek için Köy Enstitüleri kuruldu. Köy Enstitülerine yalnız köy çocukları kabul edildi.
Dağlar, kayalıklar, kazmanın ucuyla açılarak tüneller yapıldı, raylar döşendi, kendi yaptığımız trenler işlemeye başladı.
Uygar dediğimiz ülkelerden çok önce kadınlara seçme-seçilme hakkı tanındı.
Tarıma ağırlık verildi ve “Milletin efendisi, hakiki müstahsil (üretici) olan köylüdür” denilerek tarım alanında, dünyada kendi yetiştirdikleriyle yetinen ve dış ülkelere de satan bir ülke konumuna gelindi.
Bir toplu iğne bile yapamayan ülkemizde uçak yapıldı ve başka ülkelere de satıldı.
Eğitime kültüre ağırlık verildi. Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu açıldı. Teker teker saymaya bu sütunların elvermediği kadar alanlara devrimler yapıldı.
Dış politikada, “Yurtta Barış Dünyada Barış” sloganıyla gelişmemiş ya da gelişmekte olan ülkelere örnek bir durum sergileyecek konuma gelindi.
Şimdi ne oldu bize?
Başta eğitim-öğretim olmak üzere, tarımda, sanayide, teknolojinin her dalında bir durakla, hatta bir gerileme başladı. Ürettiklerinin bir kısmını dış ülkelere satan bir konumdan, bırakın tarım ürünlerini, samanı bile dışarıdan alan hale geldik.
Üretimdeki gerilemede olduğu gibi, dış politikada da, barışık olduğumuz ülke kalmadı.
Bizden senelerce önce (Suriye ve Suudi Arabistan’ı da içeren) pek çok ülkenin, Amerika’ya bedelini ödeyerek, uzaya adam gönderdiği bir ortam da, biz de Bir Albay Pilotumuzu göndermekle övünüyoruz.
Övünmeyelim mi?
Övünelim ama uzaya araç gönderecek teknolojiye ulaşırsak övünelim.
Bizim önceliğimiz, 55 milyon dolar bedel ödeyerek Amerika’dan uzaya adam göndermek mi?
Ülkemizin yarısından fazlası açlık, bir mutlu azınlığın dışında kalanı da yoksulluk sınırı içinde yaşıyor.
Bize ne oldu?
Biz bu durumumuzla nereye gidiyoruz?