Aynı gelenek ve görenekleri paylaştığımız, dinî ve içtimaî değerlerle adeta etle kemik gibi bütünleştiğimiz toprak parçasına “vatan” diyoruz. Vatan, alelâde bir toprak parçası değildir. Toprağı vatan yapan bir kısım maddî ve manevî değerler mevcuttur. Töre, dil, din ve tarih bunların başında gelir. Bu unsurlar birlik ve beraberliğimizin çimentosudur. Onlara sımsıkı sarıldığımız müddetçe gerçek kimliğimizi muhafaza etmiş oluruz. Bu değerlerden kopanlar, günün birinde melez bir varlık oluverirler.
Ülkemiz dört bir tarafı değişik hususiyetlerle bezenmiş, adeta cennetten çalınan bir ülkedir. Pek çok mevsimi bir arada yaşama imkânına sahibiz. Palandöken’de buzlar üzerinde kayarken, Marmaris’in sımsıcak sularında rahatlıkla denize girebilirsiniz. Memleketimizde her inançtan olan insanlar, istedikleri gibi inançlarının gereklerini yerine getirebilmektedirler. Gayri müslimlere asla hor bakılmamaktadır. Bu da çok renkli bir mozayık vücuda getirmektedir. Bu yönüyle, sözüm ona, çağdaş Avrupa ülkelerinden daha ileri olduğumuzu söyleyebiliriz. Bundan 500 yıl önce baskı ve zulümden kaçan Yahudileri himayemize alıp, onlara kucak açtığımız da dünyanın malûmudur. Böyle merhametli insanlardan müteşekkil bir ülkeye, hiç kimsenin insan hakları dersi vermeye hakkı yoktur.
Bu vatan için yüz binlerce şehit verdik. Güzel ülkemizi hiç kimseye peşkeş çekmeye niyetimiz yoktur. Bu topraklarda doğduk, bu topraklarda öleceğiz. Ruhumuz ve cesedimiz ecnebi topraklarda huzur bulamaz. Mehmet Akif’in dediği gibi:
“Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ,
Şühedâ fışkıracak, toprağı sıksan, şühedâ,
Canı, cananı, bütün varımı alsın da Hudâ,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüdâ.”
Türk Milleti çok temiz ve aydınlık bir mâziye sahiptir. Tarihimiz Türk’ün şeref levhalarıyla doludur. “Keşke böyle olmasaydı” diye pişmanlık duyacağımız hadiseler yok denecek kadar azdır. Tarihî geçmişimiz derken, tabiki altı yüz yıllık Osmanlı devresini de içine katıyoruz. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı Devleti’nin enkazı üzerine kurulmuştur. Bizler Osmanlı’nın devamı olmaktan gurur duyuyoruz. Her ne kadar kimliğini yanlış adreslerde arayan bir kısım insanlar, bundan rahatsız olsa da hakikat budur. Biz ne kadar bu gerçeği inkâr etsek de Avrupalılar bize, Osmanlı’nın torunları gözüyle bakıyor. Bu durumdan hiç de rahatsız değiliz. Çünkü ecdadımız taa Viyana önlerine kadar giderek, ne kadar kahraman bir millet olduğunu tüm dünyaya ispatlamıştır.
Milletimiz şanlı mâzisinden yola çıkarak daha büyük işler yapmalıdır. Bu da ancak vatanını bir ibadet aşkı ve şevkiyle sevmekle mümkün olur. İyi ve kötü günlerimizde, dosta düşmana karşı sımsıkı kenetlenmeliyiz. Böylelikle düşmanımızı çatlatmış, dostumuzu sevindirmiş oluruz. Başarı ancak milletçe tek yumruk olmakla kazanılabilir. Peygamber Efendimizin dediği gibi: “Vatan sevgisi imandandır.” Şayet vatanımıza ve milletimize husumet besliyorsak imanımızı bir kez daha gözden geçirip tazelememiz lâzımdır. Unutmamak gerekir ki bu güzel vatan belli bir zümrenin değil, aksine hepimizindir. Bu gemiyi batırırsak, istisnasız hepimiz suya gömülmüş olacağız. İslâm’ın bayraktarlığını yapmış olan bu milleti sevmek, aynı zamanda Müslümanlığın da bir gereğidir.