Bir insanın değeri, başkalarının kalkınmasına, gelişmesine, birey olarak, toplum olarak ve giderek ülke olarak daha mutlu bir yaşam sürmesine yapacağı katkı ile ölçülür.
6 Şubatta ülkemizin bazı köşelerinde geçirdiğimiz büyük deprem ve ülke olarak uzun yıllar altından kalkamayacağımız kadar, başımıza getirdiği ağır yüke karşın, hepimizin elinden gelen fedakârlığı yapmamız gerekirken, bu ağır yükü ganimete dönüştürmeye çalışanlar çıkıyor ortaya.
Nasıl mı?
Yıkıntılar arasında kalan eşyaları talan etmek gibi, evi olanlar, evlerini astronomik rakamlarla kiraya vermek gibi, depremzedelere destek olmaya çalışan sivil toplum ve kimi belediyelere engel olmaya kalkışmak gibi yakışıksız davranışlara yönelerek.
Gerçi ev kiralarını, altından kalkınmaz bir şekilde artıranlar, depremden önce de başlamıştı. Buna “Dur” deme olanağı yok mu?
Elbette var ama dur demesi gerekenler demiyor.
Geçmiş yıllarda, kira konusunda bir mahkeme kararı yansımıştı gazetelere. Bir memur tayin edildiği yere gitmiş, eşyaları kamyonun üzerinde, bulduğu bir ev, altından kalkamayacağı kadar kira istemiş, bu kirayı ödeyecek gücü yok ama ev sahibinin düzenlediği beyana imza atmış. Eve yerleştikten sonra, kiranın ödenebilir bir seviyeye indirilmesi için mahkemeye başvurmuş. Mahkeme, kiralayanı haklı bulmuş ve tüm ev sahiplerine örnek olacak bir karar vermiş. Kiralayanın içinde bulunduğu koşullar altında attığı imzayı dikkate almamış.
Bu toplum, bu toplumu oluşturan bireyler, bu kadar fırsat düşkünü olmamalıydı.
O gaddar, o fırsat düşkünü olan insanlara “Müslüman mısın?” diye sorsan, “Elhamdülillah, Müslümanım” diyecekler.
Bu nasıl Müslümanlık, bu nasıl insanlık? Anlaşılır gibi değil.
Avlanmak için dumanlı günleri seven kurtlar gibi şimdi insanlar.
Devleti yönetenler, yönetmenliklerini göstermeli. Bundan sonra orta gelir kuşağındaki insanların hiç biri ev sahibi olamayacak, kirada oturamayacaklar mı?
Bu nasıl iştir?