Ormanlarımız; şu kadar ağaç diktik, bu kadar ağaç diktik demelerine karşın günden güne azalıyor. Milyarder iş adamları var bu ülkede. Servetlerinin önemli bir bölümünün yurt dışında olduğu ileri sürülenler var. Gerçek öğle midir, böğle midir bilemeyiz. Maden arama ruhsatı da genellikle bu iş adamlarına veriliyor.
Halkın sızlanmalarına zerre kadar önem vermeden, yurdumuzun her yöresinde, 50 yılda, yüz yılda meydana gelen milyonlarca orman ağacı, (Allah korkusu da taşımadan) birer birer kesiliyor.
Yazılı ve sözlü basından izlediğimiz kadarıyla, öğreniyoruz ki; Çanakkale Kazdağları’ndaki ormanlar, İzmir Halıköy’de, Antalya Akseki’de, Kastamonu Küre’de, Sinop ve Samsun illerimizde, Giresun Lananas’da, Artvin Murgul Cerrahtepe’de, Elazığ ve Siirt illerimizde, Mardin Mazı dağında ormanlarımız yok edilmeğe devam ediliyormuş.
Halkın bu konudaki feryatlarına kulak asan da yok.
Bazı iş adamları, ellerindeki ruhsatlar; orman arazilerine mi, tarım arazilerine mi, limanlara mı, Sit alanlarına mı, nerelere rastlarsa rastlasın, ortadan kaldırıyorlar.
DUR! Diyen var mı?
Yok.
Benim bir önerim var bu konuda; Türkiye nüfusunun büyük bir bölümünü oluşturan bu fakir halk, daha çok fakir olmak pahasına, elinde, avucunda ne kadar para varsa, bu çok varlıklı iş adamlarına verelim.
Ne zamana kadar?
Onlar; yedi sülalemizi, 70 yıllık bir süre içinde bakabilecek seviyeye ulaştık, “Yeter artık” diyene kadar.
Biz yaşımızı doldurduk ama, çocuklarımız torunlarımız hiç olmazsa, çölleşen bir ülkede yaşamasın. Biz, açlıktan ölsek de onlar yaşasın.
Çünkü insan, yalnız kendi nefsi için yaşamaz. Kendisinden sonra dünyaya gelecek kuşakların yaşamasına da olanak sunma sorumluluğu taşımalıdır.