Seçimlere az kaldı. Siyaset adamlarının konuşmalarında kullandıkları dil sertleşiyor. Sertleşmenin de ötesinde kimi kez haddi aşıyor.
Düşünmek gerekir ki, seçimler geçecek ve siyaset adamları, çeşitli nedenlerle yan yana gelecekler. Bu nedenle, bir araya geldiklerinde, birbirlerine bakacak yüz bırakmalılar.
Vaatler havada uçuşuyor. Konuşurken mangalda kül bırakmıyorlar. Siyaset adamları, söylediklerinin inandırıcı olup olmadığına bakmıyorlar. Bazıları, “Kandırdıklarımız bize yeter” diye düşünmüş olabilirler. Ama günümüz seçmeni, 10 yıl, 20 yıl ve 30 yıl öncesinin seçmeni değil artık. Neredeyse, her evde bir lise mezunu, pek çok evde üniversite mezunu var.
Bu ülke; Saddam Hüseyin’in, Kaddafi’nin, Humeyni’nin, Taliban’ın ve benzerlerinin yönettiği ülke değil. Söylenen sözler de, yapılan icraatlar da gözler önünde. Halkın inançlarını, değer verdiklerini, sureti haktan görünerek kişisel ve toplumsal yarar için kullanma zamanı geçti.
Gün gelecek, ilimden ve irfandan yoksun insanların bulunduğu en ücra köşelerde bile gerçek dışı düşüncelerinizi inandıracak insan bulmakta zorluk çekeceksiniz. Zulmedecek de, kandıracak da adam bulamayacaksınız.
Şair Eşref öyle demiyor muydu?
“Padişahım, bir dirahta döndü kim güya vatan
Gitgide her baltadan bir şahı hali kalmıyor
Gam değil amma bu milletin elden çıkması
Git gide zulmetmeye elde ahali kalmıyor.”
Siyasi mücadeleyi anlarız ama kullanılan dil, küfürleşmeler, hakaretler, kaba kuvvet kullanmalar, siyasete atılmayı düşünen genç kuşaklara örnek olacak bir dil değil. Kazanmak kadar önemli olan bir gösterge de budur.
Kaybetmek pahasına da olsa, siyaseti edep, ahlak ölçüleri içinde yapmalıyız. İnanılır ve güvenirliğimizi yetirmemeliyiz.
Önemli olan, kazanmak ya da kaybetmek değil; konuşmalarımızla, davranışlarımızla, lisanımızla, “Baki kalan bu kubbede hoş bir seda bırakmaktır.”
Umarız, ülke genelinde daha çok kavgalara, gürültülere, kalp kırmalara meydan vermeyecek tarzda seçimleri tamamlarız.
Tüm taraflara, hiçbir fark gözetmeksizin başarılar dileriz.