Bir ülkenin her alanda gelişmesi, kalkınması; ne topraklara, ne akarsulara, ne göllere, ne yaylalara, ne ormanları ne de alt ve üst yapı yatırımlarının tamamlanmış olmasına bağlıdır.
Ye neye bağlıdır?
Nitelikli insana bağlıdır.
Osmanlı İmparatorluğunu bir tarafa bırakırsak, Cumhuriyetimizin ilanından (29 Ekim 1923 yılından) bu yana 101 yıl geçti.
Büyük Atatürk’ün ülkeyi yönettiği 15 yıla sığdırılan kalkınma girişimlerine 86 yılda ulaşamadık.
1923-1938 yılları arasında, o günkü teknolojiye karşın, uçak yapıp sattık, uçak.
Belirttiğimiz dönemde; Şeker fabrikaları, Dokuma fabrikaları, Çelik fabrikaları, Çimento fabrikaları, Bez fabrikaları, Şişe cam Fabrikaları, Kükürt Fabrikası, Kâğıt Karbon Fabrikaları, Cam Fabrikası, Nuri Demirağ Uçak Fabrikası, Sigara Fabrikaları, Merinos Fabrikası, 41 Fabrika, tesis ve diğer kuruluşları teker teker yazsam bu sütunlara sığmaz. Tıkır tıkır çalıştı.
Hani, nerede bunlar?
Hepsi satıldı hem de Cumhuriyet döneminde bir yere bir çivi bile çakmadılar diye iftira etmekten kaçınmadılar.
Bütün bu saydıklarımızı ve saymadıklarımızı yapanlar, nitelikli insanlar, nitelikli yöneticiler, gerçek vatanseverlerdi.
İşte bu yüzden, R. Enderson diyor ki: “Uygarlığın gerçek öyküsü; ne nüfus çoğunluğu, ne kentlerin büyüklüğü ne de üretim bolluğudur.
Gerçek ölçü, ülkenin yetiştirdiği insanların niteliğidir.
Cumhuriyetten bu yana geçen 100 yıl içinde her alanda çok değerli insanlar yetiştirdi bu ülke. Onların içinde 10 kişinin, 20 kişinin adını versek, “Şunu niye yazmadın, bunu niye yazmadın” diyecek ve kendi gönüllerinde geçenlerin yazılmasını isteyecekler. O, nitelikli olarak yetişen insanlar, yaşadıkları sürece çevrelerini aydınlattı, çok olumlu izler bıraktı ve gittiler. Onların yerine, o nitelikte yenilerini yetiştiremediğimiz gibi, yetişenlerin de kıymetini bilmedik. Tarih onları unutmadı ama biz unuttuk ve unutturmaya çalıştık.
Bundan sonra, üzerinde durmak istediğimiz insan unsurudur. Tüm güzellikleri ortaya çıkaracak olan nitelikli insanlardır. Gerisi boştur.