İslâmiyet’in kadınlara bakışı sağlam temellere dayanmaktadır.
Yüce Allah biz insanları bir erkekle bir dişiden yaratmıştır. Bu, kadınla erkeğin birbirini tamamlamaları içindir.O isteseydi tek cinsten de ibaret olabilirdik. Fakat hikmeti icabı bizleri iki ayrı cins olarak yaratmayı tercih etmiştir. Bunda da şüphesiz ki sayısız hikmetler vardır. Allah’ın yaratış hikmetinden sual edilmez. Her şeye hikmet nazariyle bakmalı ve varlığın içinde saklı olan hikmeti görmeliyiz. Yüce Rabbimiz kadının yaratılışıyla ilgili olarak şöyle buyuruyor: “Onda sükûn bulup durulmanız için, size kendi nefislerinizden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet kılması da, O’nun ayetlerindendir. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için gerçekten ayetler vardır.” (Rum Suresi 21. Ayet)
İslâmiyet’in kadınlara bakışı sağlam temellere dayanmaktadır. Bunu Kur’an ayetlerinde ve hadislerde açıkça görürüz. Bilindiği gibi İslâmiyet gelmeden evvel, Arap Yarımadasında kadınlar hor ve hakir görülüyordu. Gerçi geçmişteki Avrupa’ya baktığımızda orada da kadının ikinci sınıf vatandaş olarak görüldüğü, hatta insan yerine konulmadığı, uğursuz sayıldığı bilinen bir gerçektir. Dünyada kadının onuru ayaklar altındayken İslâmiyet insanlığın üzerine bir güneş gibi doğarak kadının üzerindeki buzları eritmiştir. Bu yüce din sayesinde anamız, bacımız, eşimiz olan kadınlar gerçek kimliğine kavuşmuştur.
Günümüz Müslümanları arasında kadına değer vermeyen kişiler varsa, bu yüce dinimizin meselesi değildir. Bu, kişilerin şahsî tasarruflarının vahim bir sonucudur. Avrupa’daki ahlâksızlıkları Hıristiyanlığa bağlayamayacağımız gibi Türkiye’deki ve diğer İslâm ülkelerindeki menfî hareketleri de Müslümanlığa bağlayamayız. Aksine kişi Müslümanlığa ne kadar sarılırsa ahlâksızlıklardan, maddî ve manevî ziyandan o ölçüde uzak olur. Müslümanlık manevî temizliğin özüdür. Bu inancın gereğini yerine getirenler pak bir ruha sahiptir. Bunu içtimai hayatta görmek mümkündür.
Dinimiz emir ve yasaklar konusunda kadın erkek diye bir ayrıma gitmiyor. Malum olduğu üzere Kur’an’ın hitabı “Ey kadınlar, ey erkekler” şeklinde değil, “Ey iman edenler!” şeklindedir. Temel hak ve sorumluluklar hususunda da muhatap insandır. Bunun erkeği, dişisi diye bir ayrım söz konusu değildir. Allah katında üstünlük ancak takvadadır. Öyle kadınlar vardır ki Allah’a yakınlık ve kulluk bakımından erkeklerden fersah fersah ilerdedir.
İslâm, insanı bir bütün olarak muhatap alır. Kadın olsun, erkek olsun; kişi Kur’an ahlâkıyla ahlâklandıkça yücelir. Ondan uzaklaştıkça da zelil ve rezil olur. Şereflerin en büyüğü Müslüman olarak yaşamak ve iman üzere emaneti teslim etmektir. İmtihan sırrına vakıf olduğumuz sürece kâmil mümin vasfını kazanacağız; ondan koptukça sıradanlaşacağız.
Kadına karşı şiddet, en sık rastlanan insan hakları ihlâllerindendir.
Dünyada kadınların elinin değmediği yenilik yok gibidir. Gerçekten de dünyadaki her eserde kadının hüneri apaçık görülmektedir. Onlar erkeklerin yaptığı işlerin pek çoğunu yapmakla kalmamış, evin kadını, çocukların annesi olması rolüyle asıl ağır yükü omuzlamışlardır. Geleceğin nesli onların maharetli ve mübarek ellerinden geçmiştir.
Kadın her alanda erkeğinin yanında yer almıştır. Onun ağır yükünü paylaşarak hafifletmiştir. Analık ve eşlik vazifelerini şikâyete mahal vermeden büyük bir görev aşkıyla, zevkle ve hakkıyla yerine getirmiştir. Onlar kurdukları mutlu yuvaların temellerinin sağlam olması için her türlü fedakârlığı ve feragati göstermişlerdir. Bu yolda ezilmeyi bile göze almışlar, hatta ezilmişlerdir. Fakat hiçbir zaman zalimlerden ve ezenlerden olmamışlardır.
Erkeklerin adeta eli, ayağı ve dili olan kadınlarımız bunca fedakârlıklarına yeterince karşılık bulamamaktadırlar. Maalesef günümüzde kadınlarımız onca yararlılıklarına rağmen şiddete maruz kalmaktadırlar. Bu, çağdaş Türkiye’nin ağlayan yüzüdür. Bu çirkin suret bizi gelişmiş dünya devletlerine karşı küçük düşürüyor. Ülkemiz bu ilkelliği asla hak etmiyor.