Liyakat; Arapçadan dilimize giren; layık olma, yaraşırlık, uygunluk, yetenek gibi karşılığı olan bir sözcüktür. Son yıllarda çok söylenir olmaktadır. Demek ki, uygulamalarda bir yersizlik görülmektedir.
Örnek vermek gerekirse, son 70 yıldan bu yana ilimizde başarılı valiler de görev yapmıştır, başarısı orta derecede olan valiler de. Yine başarılı bürokratlarda gelmiştir ilimize, orta dereceli bürokratlar da.
Ülkemiz, Büyük Atatürk döneminde; eğitimde, kültürde, tarımda, sanayide büyük hamleler yapmış, ama Atatürk’ten sonra gelen 87 yılda, başarıları sürdüremediğimiz gibi, pek çok alanda geri de gitmişizdir.
Bunun nedenini, kamu görevlerinde liyakati aramamış olmamızda aramalıyız.
Kanuni döneminde, vüzera (Vezirler) Kanuniye bir ariza da (istekte) bulunurlar. Derler ki; “Piyale paşa, denizlerde büyük başarılar elde etmiş, Osmanlı İmparatorluğuna ganimetler ihsan etmiş bir görevlidir. Vezirliğe yükseltilmesini diliyoruz.”
Kanuni, vüzeranın arızasının (Dilekçesinin) altına şöyle bir not düşmüş:
Piyale, Devleti Osmani Âilye kazandırdığı ganimetler nedeniyle berhudar olsun.
Amma daha iki sen evvel gendüsünü, beylerbeyi ettük. Tez olur. Devleti vezarette tedenniyi mucip olur. Reddine!…
Yabancı sözcükleri anlamayan gençler için, Kanuni’nin notunu açıklayalım:
İki yıl önce Beylerbeyi edilen birisini, iki yıl sonra vezirliğe atarsak, vezirliği aşağılamış oluruz. Bu nedenle talebiniz uygun görülmemiştir.
İşte, 87 yıldan beri, hiçbir alanda çağdaş teknolojiyi yakalamamış olmamız, Büyük Devlet Adamı Kanuni’nin, vezirlerinin yazılı olarak sunduğu dilekçeye düştüğü notta gizlidir.
Kalkınmamızla ilgili fırsat tümden kaçmış değildir. Yine Büyük Atatürk’ün söylediği gibi, “Türk Milleti çalışkandır, Türk Milleti zekidir”
Bundan sonra, her alandaki atamalarda liyakati öncelersek, başarıya ulaşır ve kalkınırız. Bunun için birbirimizi anlamalı, birbirimize destek olmalıyız. Çünkü bu ülkede 85 milyon halk olarak birlikte yaşıyoruz.