Ne büyük bir nimet bahşedilmiş biz Müslümanlara. Müslüman topraklarda, Müslüman anne babadan doğmuşuz. Neye, nasıl inanacağımız konusunda endişelerimiz baştan bertaraf edilmiştir. Müslümanlık inancı bizi yeni arayışlara girmekten kurtarmıştır. Bu dinin kitabı belli, peygamberi belli… Bazı kesimlerin belirsizlik arayışları olsa da her şey açıkça ortaya konulmuştur. Bize, teslim olmak ve teslimiyetin gereğini hakkıyla yerine getirmek düşüyor.
Atalarımızdan bize kalan Müslümanlığı besleyip büyütmek için neler yapıyoruz? Uğrunda bedel ödenmeyen değerlerin uçup gitmesi, kaybedeni fazla üzmez. Bizler bu din için milletçe bedel ödedik. Fakat fert olarak Müslümanlığı bedel ödemeden kazandık. Onun içindir ki bu büyük nimetin kıymetini hakkıyla bilmiyoruz. Oysa çok büyük bir manevî hazineye sahibiz. Bu hazine, dünyamızı da ukbamızı da mamur etmeye yetecek büyüklükte ve kıymettedir. Fakat altın hükmündeki bu sermayeyi hakkıyla ve yerinde kullandığımız söylenemez. Oysa şuurlu Müslüman, elindekinin değerini idrak eden insandır. Demek ki bizler inancının anlamını ve önemini tam manasıyla bilemeyen, inancını taklit üzere yaşayan sığ insanlarız. Böyle olduğumuz içindir ki ruhlarımız aradığı gerçek huzuru bulamıyor.
Bir insanın Müslüman olması tek başına yeterli değildir; şuurlu Müslüman olmak gerekir. Şuurlu Müslüman dinî hassasiyetleri gelişmiş insandır. Neyi niçin yaptığını, neyi ne zaman yapacağını bilen kişidir şuurlu Müslüman… Dostunu düşmanını bilen, onlara ifrat ve tefritten uzak bir anlayışla yaklaşan insanlar olmalıyız her zaman… Çünkü dost bildiklerimiz yarın azılı bir düşman, düşman gördüklerimiz de dostlarımız olabilirler. Bizler dostluklarını pekiştiren, düşmanlıkların ortadan kalkması için çalışan insanlar olmalıyız. Hiç kimseye karşı önyargılı yaklaşmamalıyız. Peşin hükümlülük afettir. Zira doğru düşünmenin önündeki en önemli engellerden birisi de önyargıdır. Böyle bir bakış açısı, gerçekleri görmemizi engeller.
Müslümanlık ferdiyetçiliği reddedip, toplumsal yaşantıyı teşvik eder. Sosyal bir varlık olan insan, çevresiyle uyumlu yaşamalıdır. Dünyayı kendimizden ibaretmiş gibi görmemeliyiz. Müslümanın, diğer insanları da bu dinin saadet dairesine çekme sorumlulukları vardır. Asr-ı Saadette nice insanlar Resulullah’a karşıydı. Fakat onun güzel yaklaşımı ve engin hoşgörüsü karşısında nice azılı düşmanların kalpleri yumuşadı, huzur dairesine girdiler. Demek ki tebliğ vazifesi bütün Müslümanların mühim bir mükellefiyetidir.
Müslüman, farkındalık bilinci gelişmiş insandır. O, daima uyanık ve diri durur. Yaşadığımız dünyanın ve evrenin, bizi biz yapan ve diğerlerinden ayıran kıymet hükümlerinin farkında mıyız? Bizi öteki inanç mensuplarından ayıran özellikleri biliyor muyuz? Biz kimiz, onlar kim? Bizler onların neresinde duruyoruz? Müslümanlığın değerlerinden haberdar olmayanlara o kıymet hükümlerini ulaştırabiliyor muyuz? Tebliğ vazifesini yerine getirmenin önemine vakıf mıyız? Niçin suçu hep karşımızdakilerde arıyoruz? Bizler örnek olabildik mi insanlara? Hâl ve hareketlerimizle insanları İslam’a ısındırabildik mi? Yoksa aksini mi yaptık farkında olmadan!… Şayet böyle bir durum söz konusuysa bunun vebalini nasıl ödeyeceğiz?
Biz Müslümanların davranışlarını görenler İslam’a ısınıyorsa doğru yoldayız; şayet bizi görenler İslam’dan soğuyorsa gittiğimiz yolu gözden geçirmeli ve tez zamanda değiştirmeliyiz. İnananlar olarak bizler de hatalar yapıyoruz. Bu hatalar ferdî plandan çıkıp içtimai bir boyut kazanıyor. Bizler de zaman zaman öfkemize yeniliyoruz. Davamızı layıkıyla anlatamıyoruz. İslam’ı düzgün bir biçimde yaşayarak çevremize örnek olamıyoruz. Bu da gösteriyor ki Müslümanların geriye dönüp nefis muhasebesi yapması, eksiklerini ikmal etmesi, sorumluluklarını gözden geçirmesi gerekiyor. Zira İslam güneşinin ziyasını yansıtacak yerde, bilinçsizce olsa da ona perde olanlar var. Bu ne büyük bir bedbahtlıktır. Bu, biricik evladını kendi elleriyle öldürdükten sonra dönüp yanık yanık ağlamak kadar acıklı ve tutarsız bir davranıştır. Oysa Müslümanlık sevgi ve hoşgörü dinidir. Kimsenin bu dinî korkutucu, cezalandırıcı ve müsamahasız gösterme hakkı yoktur. İslam, hoşgörünün birinci adresidir.