Kısa süreli değil de uzun süreli sıladan her ayrılışımda :
“Gidip de gelmemek var
Gelip de görmemek var
Diye ağladığın gün
İçimde yandı anne
Öksüz gönlümde yine
Bir dert uyandı anne”
Şiirini anımsarım. Genç iken gidip gelişlerimizin hiç birinde sağ-salim dönüp dönemeyeceğimiz aklımızdan geçmezdi. Şimdi geçiyor. Çünkü yaş kemale erdi. Antalya’daki ve Samsun’daki çocuklarımız ve torunlarımızı göresim geliyor.
Torunları henüz küçük olan bir dostumuz; “Çocuklar geldiği zaman da seviniyorum, gittikleri zaman da” diyordu.
Çocuklar geldiklerinde özlem gidereceği için seviniyor. Giderken de, artık bağırıp çağırmalarına, yaramazlıklarına maruz kalmayacağı için seviniyor.
Bizim torunlarımız üniversitedeler. O bakımdan öğle bir sıkıntımız yok. Hepsi ile de çok rahat konuşup tartışabiliyoruz
Ne var ki, nereye gidersek gidelim, sıla hasreti aklımızdan gitmiyor. Kaybettiklerimizin mezarlarını ziyaret etmekten ayrı kalmak bir dert. Her sabah kalktığımızda, yürüdüğümüz yolları, sokakları, caddeleri unutmamak ayrı bir dert. O yollarda ve caddelerde karşılaştığımız insanlarla selamlaşamamak ayrı bir dert, Dost sohbetlerinden uzaklaşmış olmak ayrı bir dert.
Sıladan uzak gezip dolaşırken, karşılaştığınız insanları tanımamış olmanız, selamlaşamamış olmanız, bir soru yönelttiğimizde yanıt alıp alamamaktan kaygı duymanız rahatsız ediyor sizi.
Sevdiklerinize kavuşmanızın sevinci, sıladan ayrı kalmanızın hasretini gidermiyor.
Her ne kadar, Hakka inanışınızda bir tereddüdünüz olmasa da, “Gidip de gelmemek var, gelip de görmemek var” dizeleri durmadan içinizi tırmalıyor. Gittikleriniz, canlarınız, ciğerleriniz de olsa, yük olma kaygısından uzaklaşamıyorsunuz. Ama gitmeniz gerekiyor ve gidiyoruz.
Görüşme olanağını bulamadığımız dostlarımıza veda diliyorum.