Engelli yurttaşlarımız, ya engelli olarak doğuyor, ya da sonradan çeşitli nedenlerle engelli oluyorlar. Engelli olmak, engelli olanların tercihi değil. Herkes kendini potansiyel engelli sayarak, engellilere karşı ona göre davranmalıdır.
Ülkemizdeki engelli sayısını, araştırmalar; 2 milyon 511 bin 950 olarak veriyorlar.
Kamuda çalıştığımız yıllarda, kamu ve özel kurumların çalıştırdıkları eleman sayı 50’yi geçiyorsa, 1 engelli,1 de eski hükümlü çalıştırmak zorundaydı Yasanın emri bu idi.
Şu anda aynı yasa yürürlükte mi, değişikliğe uğradı mı bilemiyorum.
Yasa değişmiş olsa da, engelli çalıştırmaya yön elik oranlar engellilerin zararına değişmemiştir.
Engellilerin diğer insanlardan farkı, yalnızca engelli olmalarıdır. Akılları, fikirleri, becerileri, maharetleri engelli değildir. Başkaları aynı görevi nasıl yürütüyorsa, onlar da aynı bilgi ve beceriyle yürütürler.
Yakın zamana kadar, kentlerimizde, imar yasalarının emri olmasına karşın, sokak ve caddelerin düzenlenmesinde, engelli vatandaşların da rahatlıkla sokakları, caddeleri, özellikle kaldırımları kullanmalarına pek özen gösterilmiyordu. Hatta şehir içi işleyen otobüslerde, otobüse girişlerin, engellilere göre ayarlanması düşünülmemişti. Zamanla, bu aksaklıklar giderildi.
Ülkelerin yönetimlerinde, hatta kamu kurumlarında çok başarılı olan engelliler v ar. Niye olmasın ki, Bunu yadırgamak değil, olağan saymak doğrudur.
Eğer, tüm kamu v e özel kurumlar, engellilerin engel olmayan işlerde engelli çalıştırdıkları zaman, hem kendileri kaybetmeyecek, hem de boşta kalan engelli kalmayacaktır.
Dolayısıyla, ülkemiz, engellilerin akıllarından, zekâlarından ve becerilerinden de yararlanmış olacaklardır.
Bir gün, bir yakınımız bir öğrencisini getirdi gazeteye. Bu öğrenci ortaokulda okuyordu. Öğrencinin iki kolu da omuzdan itibaren yoktu. Kendisine bir ikramda bulunmak istedim. Okul müdürü olan yakınımız durumu anladı ve çay içer dedi. Çay söyledim ama nasıl içeceğini düşünemedim. Çay geldi, iki kolu olmayan öğrenci sol ayağının parmaklarıyla sağ ayağının çorabını çıkardı ve göz açıp kapayıncaya kadar sağ ayağının parmaklarıyla çay bardağını kavradı.
Demek ki, ayak parmakları, ellerin yapacağı işleri yapabilecek durumda biçim almış.
Şimdi, o öğrencinin hukuk fakültesini bitirdiğini öğrendim.
Söylemek istediğim açık. İster doğuştan, ister sonradan olsun, engelliler çok başarılı işler yapabiliyor.
İki gözü görmeyen Âşık Veysel’in görmemesi, onun ünlü bir şair olmasını da engelleyemedi, sazını ve sözünü dünyaya beğeni ile sunmasını da, bahçesinde çeşitli meyve ağaçları yetiştirmesini de.
Somut bir örnek olsun diye Âşık Veysel’i örnek verdim. Böğle yüzlerce, binlerce örnek verilebilir.
Doğuştan ya da sonra engelli olanları, farklı gözle görenler, tüm azaları tamam olsa da beyinleri engellidir.