1990’lı yıllarda yabancı ülkelerin firması olan YÜRÜGOLD firması Gümüşhane’de altın çıkarma girişimleri büyük tartışmalara yol açmıştı.
Zamanın valisi ile firmanın düzenlediği basın toplantısına katılmıştım.
Firma, altın çıkaracakları alanı sonradan dolduracaklarını, ağaçlandıracaklarını ve eski konumuna getirdikten sonra bırakıp gideceklerini söylüyorlardı.
Altın ayrıştırmada kullanılan siyanürün çevreye büyük zararlar vereceği konusu büyük kuşkular yaratıyordu.
Bu nedenle, firma karşılaştığı büyük tepkiler nedeniyle işe başlayamadı ve çekip gitti.
Kaz dağlarında maden işletenler de bırakıp giderken, ağaç dikecek ve yeşil bitki örtüsünü eski haline getirdikten sonra terk edeceklerdi.
Ne oldu?
Hiçbir şey yapmadılar. Halkın mücadelesi, çektikleri çileler, mahkemelere verilmeleri yanlarına kâr kaldı.
Maden alınan saha da tüm çirkinliği ve çıplaklığıyla huzur kaçırmaya devam ediyor.
Şimdi maden sahalarıyla ilgili yeni bir yönetmelik çıkarılmış.
O yönetmelikte diyor ki, “ maden sahaları üstünde zeytin ağaçları varsa, madenci firma zeytin ağaçlarını kesebilir. Sonra da zeytin ağaçlarını yeniden dikecekmiş.
Bir zeytin ağacı kaç yılda yetişir?
O zeytin ağaçları ürün vermeğe başlayacağı zamana kadar, geçimini yalnızca zeytinden elde edenler o zamana kadar ne ile geçinecekler?
O soruların yanıtı ortada yok.
Ormanlık alanlarda, ağaçları keserek maden arayanların, madenleri aldıktan sonra nasıl çekip gittilerse, zeytin ağaçlarını kesenler de öğle yapacak. Kimse, kimseyi kandırmasın.
O yönetmelikte, zeytin ağaçlarının sahiplerinin geçimlerini garantiye alan maddeler var mı?
Yönetmeliği okumadım. Olayı ulusal basından izleyerek öğreniyorum.
Daha önceki örnekler, halkın saf dışı edileceğini, büyük geçim sıkıntılarıyla baş başa kalacaklarını düşünüyorum.
Yarım yüz yılı aşkın basın yaşamımızda, gördüğümüz örnekler bunu gösteriyor.
Sonuç ne olacak?
Cahit Sıtkı’nın “35 Yaş Şiirinde” belirttiği gibi:
“Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar!” olacak.