Adam; duvarları kerpiçten yapılmış, çamurla sıvanmış, bacasında saç ya da kiremit olmayan, toprakla kaplanmış bir evde oturuyor. Zaman içinde duvarlarında çatlakla oluşuyor, çamurla kapatıyor. Çatı da çökmeler oluyor, altta direk veriyor. Evi yenileme gücü yok. Her sabah evden çıkarken; “Yıkılmadan önce bana haber ver” diyor eve.
Adam, bir akşam eve dönüyor ki, ev çökmüş. Eve dönüyor; “Ben sana demedim mi, yıkılımdan önce bana haber ver”
Ev dile geliyor ve diyor ki : “Her arıza verdiğimde, gereğini yapmadın, ağzımı çamurla kapattın, bana yıkılmaktan başka bir çare bırakmadın!”
“On bin lira, 15 bin lira ile emekliler geçinemiyor” Diyorsunuz; “Kuru ekmek bulabiliyorlarsa aç değiller” diyorsunuz.
17.000 bin TL tutarındaki asgari ücrete zam yapılmadı.” Hiç kimse bu paralarla geçinemiyor” diyorsunuz, umursamıyorlar.
“Çiftçiler, üreticiler, üretmiyor artık. Çünkü elde ettikleri ürünler, yaptıkları giderleri karşılamıyor” diyorsunuz, Duymazlıktan gelmiyorlar.
“Fiyatların önü alınamıyor. Hiçbir madde fiyatı yerinde durmuyor. Etiketler günlük değişiyor” diyorsunuz, Sorunu, serbest piyasa ekonomisine bağlıyorlar.
“Ev kiraları tek başına vatandaşın geçinebileceği meblağın üstüne çıktı” diyorsunuz, bir kulaklarından giriyor, öbür kulaklarından çıkıyor.
“Açlık, sefalet tüm kötülüklere davetiye çıkarır” diyorsunuz, siz söylüyorsunuz, siz işitiyorsunuz.
Seyahat serbestliğiniz var, bulunduğunuz yerden dışarı çıkamıyorsunuz.
Haksızlığa uğradığınızda hakkınızı alabilecek bir güvenceniz yok.
Eğitim-öğretim konusunda serbestsiniz. Ama birden çok çocuğunuz varsa, istediğiniz yerde okutamıyorsunuz.
Doktorları kendi ülkelerinde görev yapacak olanaklar sağlanamadığı için, yurt dışına gidiyor doktorlar. Yurt içindekiler de herkesin imdadına koşamıyor.
İlaçlardan fark alıyorsunuz, eczacılarla vatandaşı tartıştırıyorsunuz.
Duvarları kerpiç, bacası toprak evin konumuna döndük.
Bu konumumuzdan daha da aşağılara düşersek; “Uyarmadılar” demeyin.