“Şiir nedir?” sorusu dünden bugüne dek hep sorulmuştur. Bugünden yarına da hep sorulacaktır. “Şiir zekâ pırıltısıdır. Sözün darasının düşülmüş hâlidir; özün özüdür. Şiir gökkuşağındaki renklerin söz kuşağına yansıyan emsalsiz hâlidir. Şiir, hayatı anlama çabasının sözle ifadesidir. Şiir, eylemlerin söylemlere dönüştürülerek kalıcı hâle getirilmesidir. Şiir, yaşanan hayatın öznesidir. Şiir, kelimelere gerçek mânâlarını unutturup onları farklı mecralara taşımaktır. Başka bir söyleyişle şiir, dil içinde rengârenk ve bambaşka bir dil vücuda getirmektir. Şiir, yozlaşan hayatı anlamlı kılmanın en kestirme yoludur. Şiir söze farklı boyutlar kazandırma uğraşıdır. Şiirsiz bir hayat; derinliği olmayan, sığ bir hayattır.” Şiire dair bu kırık dökük ifadeler, benim ruhumdan aksedenlerin sadece birkaçıdır. Daha onlarcasını söylemek pekâlâ mümkündür. (B)öyle olsa da, hepsi de şiirin o zengin iç dünyasını tam anlamıyla ifade etmekten acizdir. Bugüne kadar onca şiir tanımı yapılsa da, aslında şiir, gerçek anlamda tanımı yapılamayandır. Çünkü şiir, bir veya birkaç tanıma sığmayacak kadar engin bir söz coğrafyasıdır. Her şiir tanımı, şiiri bir yönüyle sınırlamaktır.
Şiire dair sorulması gereken ikinci bir soru daha vardır. O da, zihinlerimizi kurcalayan “Şair kimdir?” sorusudur. Malûm olduğu üzere şiir; sıradanlığa düşmandır; hususî bir dünyaya açılan sır kapısıdır. Şair, sıradanlığı aşan sıra dışı bir insandır. Okurun gönül dalını silkeleyendir. Şair, argo tabirle söylemek gerekirse, kelimelere takla attırandır. Sözcükleri mânâ teknesinde yoğurup onlardan farklı tatlarda lezzet numuneleri oluşturandır. Söze tılsım giydirendir şair. Ufkun arkasını görebilendir. Şair, tabiatın içindeki şiiri çekip çıkarandır.
Gerçek şair, sezgilerini kılavuz ederek yerelden yola çıkıp evrensele ulaşabilen bir garip yolcudur. İmkânsızı mümkün kılandır şair. Sözün yankısıyla, uyuyan ruhları kıyama kaldırandır. Söze hayatiyet kazandırandır. Şair, zamanı gönül süzgecinde(n) süzüp saflaştırandır. Umutsuzluğun şafağında umuda kapı aralayandır. Söz tahtına kurulup dile yön verendir. Hayal kırıntılarından belâgat abideleri yapandır. Bu ölümlü dünyada ölümsüz dizelere imza koyandır. Şair, içinden çıktığı toplumla olan mesafesini en iyi ayarlayabilendir. Alternatif güzergâhlarda topluma kılavuz olandır. Hayata renk ve ahenk katandır.
Şiire meyyal bir cemiyetiz. Bunu “şair bir milletiz” diye de ifade edebiliriz. Hemen herkesin gençlik duygularıyla ve hevesleriyle kaleme aldığı bir(kaç) şiiri vardır. Bu merak ve hevesin ayakları yere basarsa, sahibini şiirin renkli dünyasına taşır. Özüyle sözüyle şiirin gökkuşağına yepyeni bir renk olur. Aksi hâlde yazdıkları solgun sayfalarda kaybolur gider. Eski dergilerin şair mezarlığına dönüşmesi bu konuda bize fikir vermek için yeterlidir.
Herkesin içinde uyuyan, başka bir tabirle söylemek istersek, demlenen bir şiir vardır. Gerçek şair bu demlenme süresini iyi ayarlar ve eserini tam zamanında doğurur. Müteşir ise gerçek şairlerinin doğurduğu şiirlere bakarak ona benzer bir şey ortaya koymaya çalışır. İçinde demlenmekte olan şiiri, demini almadan okura servis yapar. Başka bir deyişle şiir, doğması gereken vakitten daha erken doğar. Bunun sonucunda ya düşük olur, ya da prematüre bir şiir doğar. Böyle bir şiir, azıcık dirençliyse yaşar; değilse kuvözden çık(a)madan ölür.
Kültürel yozlaşmanın ve para merkezli bir hayatın sığlığında şiir, daralan ruhlara adeta bir panzehirdir. Hayatımıza anlam katandır. Hayatın hayatiyetini yitirdiği bir ortamda şairlerin canhıraş bir vaziyette şiirle hemhâl olmaları yarınlarımız adına ümit verici bir kıvılcımdır.
Şiir yazmaya meraklı bir millet olduğumuzun çeyreği miktarınca bile şiir üzerine düşünmeye ve fikir üretmeye meraklı değiliz. Birçok insan şiir yazar; ama ne yazık ki şiir üzerine düşünmez. Şiir üzerine düşünen ve poetikasını oluşturan şairlerin sayısı iki elin parmakları âdetini geçmez. Oysa poetik tartışmalar şiire yeni dünyaların kapılarını açar.
Öte yandan günümüzde o kadar çok şiir yazılıyor ki şiir yazmaktan, şiir üzerinde düşünmeye ve poetik tartışmalara zaman kalmıyor. Şiirin teorisi üzerinde konuşmayınca eksiklikler de gündem dışı kalıyor. Aynı düzlemde bir şeyler karalayıp gidiyoruz. Şiirin çıtasını yükseltemiyoruz. Kendimizi tekrarlayıp duruyoruz. Dünyayı kendimizden ibaret görüp dünya şiirine pencere açamıyoruz. Böylelikle şiirin ufukları daraldıkça daralıyor.