Besbelli, bazı konuları biz çok iyi bilmiyoruz. Belki, o yüzden yanlışa da düşüyoruz.
Anlamadığımız ne?
Buğdayı, kendi üreticilerimizden 2 lira 51 kuruştan alıyor, dışardan aldığımız buğdaylara 3 lira 34 kuruş ödüyoruz.
Diyelim ki, paramızın değerinin yabancı ülkelerin paralarından değersiz olduğundan kaynaklanıyor.
O zaman, yabancı ülkelerden aldığımızla, kendi ülkemizden ürettiklerimiz arasındaki farkı, buğday üreten vatandaşlarımıza verelim ya da üreticilerimizin girdilerini düşürelim, dışardan hiç buğday almayalım.
Yıllar öncesinde böyle yapmıyor muyduk?
Nohudu % 120, mercimeği % 195 daha çok ödeyerek dışardan alıyoruz. Örnek olsun diye üç gıda maddesini gösterdik. Daha, samana kadar pek çok ürünü dışardan alıyoruz.
Ülkemiz aslında bir tarım ülkesi. Ne yazık ki, ekilebilir arazilerimiz günden güne azalıyor.
Neden?
Tarım politikalarımızın tutarsızlığından.
İşe adam almıyoruz, adama iş buluyoruz. Bizden olsun da çamurdan olsun misali.
1960’lara, 1970’lere kadar, gün gelecek, buğdayı, arpayı, mercimeği, pamuğu, narenciyeyi, samanı ve daha pek çok ürünü dışardan alacağız deseydik, kimseyi inandıramazdık.
Çünkü o dediğimiz tarihlere kadar, bu alanda, dünyada kendine yeten 6-7 ülkeden biriydik.
Tarımdan sanayiye geçtik, desek doğru olmaz. Çünkü sanayide de bir aşama kaydetmedik. Yaptığımız pek çok sanayi ürününün parçalarını da dışarıdan alıyoruz.
Birkaç gün önce Sözcü gazetesinin birinci sayfamızda, Atatürk döneminde yapılan ve son 20 yılda satılan 82 fabrika ve tesislerin, limanların listesi yayınlanmıştı.
Söz konusu listeyi biz de birkaç yıl önce yayınlamıştık. Gerekirse yine yayınlayacağız.
Görülecek ki, büyük Atatürk’ün 15 yıla sığdırdıklarını biz 83 yıla sığdıramadık.
Fabrika, tesis kurma zor, yapılanı satmak kolay.
Biz, kolay olanı yeğ tutuyoruz. Ülkemize yazık oluyor.