Fransızcadan dilimize giren kapasite sözcüğünün birinci anlamı bir şeyi içine alma, ikinci anlamı da yetenektir.
Biz bu yazımızda ikinci anlamı, yani yetenek üzerinde duracağız.
Eğitim öğretim açısından gelişmiş ülkeler, çocukları ilkokullardan başlayarak yeteneklerini saptadıktan sonra eğitim öğretimini ona göre sürdürüyorlar.
Resim yapmaya yeteneği olmayan bir çocuğu, resim öğrenimi yapmaya zorlamanın bir anlamı yoktur.
Diyelim ki, biz bu alanda henüz bir aşama kaydedemedik. Çocuklar da yeteneklerinin hangi dalda olduğunu bilmiyorlar. Körü körüne bir dalda uğraştırıyoruz çocukları.
Kimileri yazmaya, kimileri şiir yazmaya yöneliyor. Ama ne yazmaya yönelenlerin o alanda bir yeteneği var, ne de şairliğe heveslenenlerin.
Yıllardan sonra karşılaştığımız bir arkadaş, gazetecilik yaptığımı öğrenince; “Gazetecilikle sizi bir türlü yan yana getiremedim” demişti. Kendisi, çocukluk yıllarımı biliyordu ama gençlik yıllarımızda ve daha ileri yaşlarımızda hiç karşılaşmamıştık. Pedagoji eğitimi almamıştı. Neye dayanarak söylüyordu, bilemiyorum. Gazetecilik konusunu farklı algılamış, benim o yetenekte olmadığımı düşünmüş olabilir.
Bir öğretmen, bir mühendis, bir doktor, bir marangoz ya da demirci, bir subay kendisini emsalsiz bir kapasitede görebilir.
Haklı mıdır?
Öyle sanırım ki, değildir.
Çünkü hiçbir alanda emsalsizlik, kusursuzluk yoktur.
Gazeteciliğimiz boyunca, kendilerini çok başarılı gören insanlarla sıkıntılarımız olmuştur. Bir örnek verelim dilerseniz.
Şairlik, doğuştan gelen bir yetenektir. Eğitim, şairliği daha da geliştirir.
Bazı kişiler, şairlik konusunda yetenekleri olmadığı gibi, edebiyatımızın bir dalı olan şiir konusunda yeterli bir bilgiye sahip olmadığı halde, yazdığı karalamaları şiir diye getirip gazetede yayınlanmasını ister. Yaradılışımızın gereği olarak, kendilerini kırmadan şiir konusunda bildiklerimizi anlatırız. Yazdıklarının üzerinde biraz daha çalışmasını, çok şiir okumasını öneririz. Anlayan anlar, anlamayana anlatmak hiç de kolay olmaz.
Düz yazı, fıkra, makale, öykü roman da öyledir.
Yalnız şiir ve düz yazı konusunda değil, her alanda, yazmak, çizmek isteyen herkes, çok iyi bildiği konular üzerinde durmalı, bilgi sınırlarının dışına taşmamalıdır. Ayrıca, yazdığı her şeyi (Şiiri, makaleyi, öyküyü) bu konunun uzmanı olan kişilerin de okuyacağını da düşünmeli, onlara da bir şeyler verebileceğine inanıyorsa yazmalı, yoksa yazmamalıdır.
Kendi kurduğumuz Kuşakkaya Gazetesinde 55 yıldan beri yazıyorum. Halâ öğrenciyim. Yeni yeni şeyler öğreniyorum.
Hiçbir yazımda da iddialı değilim.