Eski türkülerden birinde geçerdi başlıktaki dize. Türkünün tamamı şöyleydi:
“Armut dalda, dal yerde
Bülbül ötmez her yerde
Felek bizi ayırdı
Her birimiz bir yerde”
Öğle bir dünyada yaşıyoruz ki, mezarlarımız bile bir yerde değil.
Eski parlamenter, Eski Baro Başkanı, Gazetemizin eski başyazarı Av. Necati Akagün’ün gazetemiz Kuşakkaya da çıkan yazılarının birisinde; “Doğduğum topraklarda gömülmek isterim” demişti. Doğduğu topraklara gömülmedi. Hastalığında tedavi için İstanbul’a götürdüler, orada yaşama veda etti ve İstanbul da toprağa verildi.
Üçüncü dedem, Alemdar zade Ali Rıza Efendi, ikametinin bulunduğu Gümüşhane’den (Eskibağlar mahallesinden) Kelkit’e Mahkeme azası olarak atanmış, 1860’lı yıllarda Kelkit’e gitmiş orada yerleşip kalmış.
Soyumuzdan Gümüşhane’de toprağa verilenler var; Trabzon’da İstanbul’da, İzmir’de Çanakkale’de, Mersin’de, Samsun’da, Antalya’da, çoğunluğu Kelkit’te ve daha aklıma gelmeyen yerlerde toprağa verilenler var.
Dedem Ziya Efendi Trabzon’da, Annem İstanbul da, Ağabeyim, Antalya’da, diğer yakınlarımız da isimlerini geçirdiğim illerde toprağa verildiler.
Rahmetli Akagün’ün söylediği gibi, benim mezarımın da doğduğum topraklarda bulunmasını isterim.
Gerçekte, insanlar yaşamlarını yitirdiklerinde, ruhun gitti yer başkadır. Toprağa verildiği yerler (Ki, onlara mezarlık diyoruz) sonradan toprak olacak et ve kemiklerden ibarettir.
Ölenlerinize Fatiha okuyacaksanız, illa da mezarlığa giderek okumanız gerekmez. Fatiha’yı her yerden okuyup gönderebilirsiniz. Mezarlıklar, yaşayanların ibret almaları, bir gün kendilerinin de o topraklara gireceklerini anımsamaları, daha açıkçası ibret almaları için önemlidir. Gene de ibret aldığımızı söyleyemeyiz. İbret alsak; yaşadığımız dünyanın geçici olduğunu, başkalarını kırmamızın, incitmemizin hiçbir yarar sağlamadığını, doğrudan ayrılmamamızın gerektiğini aklımızdan çıkarır mıyız?
İnancımıza göre, ayrı topraklarda gömülsek de, öldükten sonra herkes sevdikleriyle bir yerde olacak.
Gönlümüz istemese de, ayrı topraklarda olmamız dert değil.