Halkımızın öyle deyimleri var ki, birkaç sözcükle ifade ettikleri anlamı, sözlü olarak bir saat konuşsanız ya da yazılı olarak sayfalar doldursanız, halk deyimlerinin hiçbiri kadar etkili olamazsınız.
Yazılarınızı, sözlerinizi ne kadar özenle seçerseniz seçin anlayışsız insanlara anlatmanın söz konusu olmuyor.
O anlayışsız insanlarla karşılaşmamalı, onlarla hiçbir tartışmaya girmemelisiniz. Çünkü duyuları da, duyguları da körelmiş.
Bir türlü ikna olmayan bu insanlar için değerli halkımız; “Eşeğin kulağına Yasin oku” deyimini kullanır.
Siz okusanız da, eşek Yasinden ne anlar?
1955-56’lı yıllar. İzmir’de zengin bir ailenin çocuğu uyuşturucuya alışmış. Zaman zaman cezaevlerine girip çıkmış. Besbelli, cezaevlerinde baskının her çeşidini görmüş. Bu yüzden akli melekelerinin bir kısmı yitirmiş. Son cezasını İzmir’den Kelkit ilçesine sürgüne gönderilerek tamamlatmak istemişler.
Benim de Kelkit’te memuriyet yaptığım yıllar. Akşamları memurların gittiği bir kulübe ben de gidiyordum. Çünkü kulübe gazeteler geliyordu, radyo vardı. Kulübün müşterileri gazete okumuyor, radyo dinlemiyordu.
Ne yapıyorlardı?
Paralı-parasız kâğıt oynuyorlardı.
İzmir’den Kelkit’e sürgüne gelen Sedat da kulübe geliyor, benden başka derdini anlatacak kimseyi bulamayınca yanıma ilişiyordu.
Çok dayak yediği için, öç alma duygusu ön plana çıkmıştı. Bana döner; “Abi be, sen memursun, bilirsin, şimdi bir adam vursam kaç yıl ceza verirler sorusunu yöneltirdi.
Adam öldürmenin cezasız bırakılmayacağını, öldürülen kişilerin yakınlarının da, öldüreni öldüreceklerini, kötülüklerden uzak durulmasını, insanlara insani duygularla yaklaşma gereğini, geçmişin üzerine bir sünger çekmenin en akıllıca yol olacağını dilimin döndüğü kadar anlatırdım.
İkna olduğunu sandığım Sedat; “Abi be, ben haklı olsam yine mi bana ceza verirler? Derdi.
Çünkü siz ne anlatırsanız anlatın, adam öldürmeye odaklanmış, hiçbir açıklama kâr etmiyor.
Bırakın aklının yarıdan fazlasını kaybeden bir suçluyu, aklı başında sandığınız eğitimli-eğitimsiz birçok insanla olayları tartışamıyorsunuz. Kafalarında hep, bir tarafı suçlu, bir tarafı haklı çıkarma eğilimi yerleşmiş.
“Eşeğin kulağına Yasin okumanın hiçbir işe yaramayacağını anlıyor, tartışmayı kesiyor, oradan uzaklaşıyorsunuz.
Sonra ne oluyor?
Sonra, yanlıştan dönmeyeceğini denediğiniz kişilerle karşılaşmamaya, karşılaşsanız da, onlarla tartışmaya germemeye çalışıyorsunuz.
Başka çıkar yol var mı?
Varsa da ben bilmiyorum.