enflasyon emeklilik ötv döviz akp chp mhp gümüşhane gümüşhane haberler
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak

Aşağıdakiler Bilmez!

10.03.2025 12:15
0
A+
A-

Çok da yerinde söylenmemiş olan birçok halk deyimleri vardır. “Su küçüğün, söz büyüğün” derlerdi eskiler. Çocukları hiçbir söze karıştırmazlardı.

Çocukların söyleyecek hiçbir sözü olmaz mıydı?

Olurdu elbette. Ama konuşturmazlardı. Konuşturmamakla kalmaz, çocuklar bir yana, “Yaşlıların yanında gençler söze karışmaz” derlerdi.

İlkokulda okuyordum. Öğretmenimiz yağmurun nasıl yağdığını, şimşeğin nasıl çaktığını anlatmıştı. Ben de bir yaşlının yanında öğrendiklerimi söylüyordum. Yaşlı beni azarladı. “Sus..sus, Allah’ın işine karışılmaz, gavur olursun” dedi. Ben de, çocuk aklımla, “Madem yağmurun yağmasını öğrenmek, Allah’ın işine karışmakmış, öğretmen niye Allah’ın işine karıştı” diye düşünmüştüm.

Büyüklerle küçüklerin farkını, ironi ile anlatan Abdurrahim Karakoç’un güzel bir şiiri vardır bilirsiniz; “Biz ne bilek ağam, böyükler bilir” diye biterdi son dizeleri.

Eskiden, yalnız çocukları değil, okumamışları da söze karıştırmazlardı. Kırsal kesimlerde yaşayanları, adam yerine bile koymazlardı. Demokrasiyle yönetilmeğe başlandıktan sonra seçimden seçime o kırsal kesim insanların hatırını sorarlardı.

Turhan Feyzioğlu’ndan dinlemiştim. Anadolu’nun bir köyünde, sözlerine karşı çıkan bir vatandaşa sinirlenmiş. 30 yaşlarının ortasında profesör olduğunu, Siyasal Bilgiler Fakültesinde Dekanlık yaptığını, pek çok eser yazdığını söylemiş. O sırada bir köylü vatandaş yanına yaklaşmış, “Sabırlı ol, taşlanmadan derviş olunmaz” demiş.

Feyzioğlu diyor ki, “Bu sözü duyduktan sonra, eğitimimin de, kültürümün de unvanlarımın da ayaklarımın altına indiğini fark ettim”

Bir kez daha yazdığımı anımsıyorum. Çocukluğumuzda (1940’lar) bir “Bilgiç Dede” öyküsü vardı. Ateş yakmanın kolay olmadığı dönemlerde, insanlar sert cisimleri bir birine vurarak kıvılcım elde eder, o kıvılcımları kolay yanıcı bir cisimle tutuşturur, öğle yakarlardı ocaklarını.

Köyde bir kadın,  sabahleyin erkenden kalkmış, çevrede “Bilgiç dede” diye anılan ilim sahibi yaşlı dedenin evinin bacasından duman çıktığını görmüş. 5-6 yaşlarındaki kızını ateş almaya göndermiş Bilgiç Dedenin evine. Kız eve varmış, annesinin ateş istediğini söylemiş. Bilgiç Dede de; “Kızım ateş vereyim ama bir kap getirmemişsin, evimde de öğle bir kap yok nasıl götüreceksin” diye söylemiş. Kız ocağın yanına varmış, kenardaki soğuk küllerden iki avucuna koymuş, Bilgiç Dedeye dönmüş; “Koy ateş parçalarını küllerin üzerine” demiş. Bilgiç dede de söyleneni yapmış. Kız kapıda çıkarken; Bilgiç Dede, “insan ne kadar bilse, yine bilmediği şeyler kalırmış” diyerek beyaz sakalını sıvazlamış.

İster büyük olsun, ister yaşlı olsun, ister yönetici konumunda olsun, hiç kimse kendini çocuklardan, okumamışlardan ya da az okumuşlardan, kırsal kesim insanlarından büyük görmesin. Ateş koymak için, üzerine konacak bir kabı olmadığından, 5-6 yaşlarındaki bir kız çocuğundan çare öğrenen Bilgiç Dedeyi anımsasın.

Son bir asırdan beri bizi hep büyükler yönetti. Durumumuz ortada.

Yazarın Diğer Yazıları
BU ALANA REKLAM VEREBİLİRSİNİZ.
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.