Birleşmiş Milletler 21 Ekim gününü “Basın Özgürlüğü Günü” diye değerlendirilmiş. Yani; 21 Ekim Günü Dünya Gazeteciler Günü değil.
Ama sözü edilen günü, kim kutlarsa kutlasın, bir sakıncası yok.
Gelelim Basın Özgürlüğüne.
Anayasamızda, “Basın hürdür, sansür edilemez” diye başlayan bir madde var. Değişmediyse, 28. Madde olması gerekiyor.
Doğrusunu söylemek gerekiyorsa, basının hür olması da sansür edilemez olması da yalnızca anayasamızın sayfalarında yazılıdır.
Methiye düzerseniz hürsünüz, eleştirirseniz gereğini yaparlar.
Uzun yıllar önce, Alman Hükümdarı FrederikHükümdarı Frederik, vatandaşın yerini zorla almak isteyince, vatandaş hükümdaraHükümdarı FrederikHükümdarı Hükümdarı Frederik, vatandaşın yerini zorla almaya kalkınca vatandaş hükümdara; “Berlin” de Hâkimler var” demişti.
Bizim hiç bir yargı organına; “Ankara’da hâkimler var” deme lüksümüz yoktur.
Şahsım için söylemiyorum, genel olarak söylüyorum. Konuşurken haddimizi bilerek konuşuyor, yazarken, haddimizi bilerek yazıyoruz.
Her aklımıza geleni yazabiliyor muyuz?
O biraz kuşkulu.
Kurbağaya sormuşlar, “Sen niye hep lak, lak diye ötüp duruyorsun, başka hava bilmiyor musun?
Kurbağa yanıt vermiş: “Çok hava biliyorum ama ağzıma su doluyor, söyleyemiyorum”
Basın, her istediğini yazabilmeli mi?
Her insanın hürriyeti, bir başka insanın hürriyetiyle sınırlıdır. Yazma hürriyeti de öğle olmalıdır. Basın mensupları da yazarken çizmeği aşmamalıdır. Hele de, öküzün altında buzağı arandığı günlerde.
Belli ki gazetelerde ya da televizyon kanallarında basın özgürlüğü sözünü basın günü olarak algılamış kimileri. Beni de arayarak tebrik erdenler oldu. Sağ olsunlar, teşekkür ederim. Ama basınla ilgili iki gün vardır; biri; 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü, diğeri de 24 Temmuz, Basından sansürün kaldırıldığı gün.
Başka basın ya da gazeteciler günü yoktur.