İnsanı sıkıntıya sokan düşüncelerden biri de umutsuzluktur.
Umudunu yitiren, her şeyini yitirir.
Bugün, gençlerimizin büyük çoğunluğu umutsuzdur. Yapılan anketler, gençlerin yüzde 60’nın yabancı ülkelere yerleşmek istediğini gösteriyor.
Ne acı bir durum bu.
Üniversitelerde okuyan gençler de umutsuzluk içindedir. Çünkü üniversiteyi bitirdiklerinde bir iş yerleşemeyeceklerini bilmektedirler.
Herkesin devlette iş bulması gerekmeyebilir. Ama üniversite mezunlarının iş yapabilecekleri ortamı hazırlamak ta devletin asli görevleri arasındadır.
Dış ülkelerde (Amerika’da, Avrupa’da) bulunan kimi hemşerilerimizin büyük buluşlara imza attıklarını göğsümüz kabararak öğreniyoruz. Ama niye bizim ülkemizde değil de, yabancı ülkelerdeler?
Kimileri şöyle bir mazerete sığınıyor bu konuda, “Biz” diyorlar, ”Ülkemizde, onlara icat yapma ortamını hazırlayamıyoruz”
İşte sonunu burada aramalıyız.
Atatürk ve arkadaşları, 1920 ile 1938 arasında geçen 18 yılda, ülkemizi nereden nereye getirdiler.
O yıllarda uçak mı yapmadık, çeşitli aşılar mı üretmedik, eğitimi neredeyse sıfırdan alıp yüzde kırklara, ellilere ve daha yukarılara mı çıkarmadık. Fabrikalar açarak, işsizlere iş imkânları mı sağlamadık. Bazı bilim adamlarını yurt dışına gönderip, sonra yine ülkemize dönmelerini sağlayarak hizmetlerinden mi yararlanmadık.
Sözünü ettiğim 18 yıl içinde Türkiye’de Atatürk döneminde yapılan fabrikaları isim isim gazetemizde yayınlamıştık. Şimdi, hem o denimi kötülüyor, hem de o dönemde yapılan fabrikaları satıyoruz.
Pedagoglar, Psikologlar bu konuya kafa yormalı. Gençleri umutsuzluktan kurtarmalıdır.
Ülkemizin en büyük sıkıntısı ve en büyük sorunu budur.
Yazının içinde de belirttiğim gibi. Umudunu yitiren, her şeyini yitirir.
O nedenle dinimiz de umutsuz olmayı uygun görmemektedir.