“Hazan” ve “hüzün”, ruha dokunan iki kelime. Çanakkale’yi en iyi anlatan tılsımlı sözlerdir bunlar. Fakat bu “hazan” ve “hüzün”, çok şükür ki sonradan bahara ve sevince dönüşmüştür. Çünkü şehitlerin aziz ve mübarek kanlarıyla sulanan bu topraklarda kıpkırmızı yediveren güller açmıştır. Bağından koparılan gonca güllerin yerine yenileri gelmiştir. Bu güllerin doyumsuz kokusu arzı rayihalara boğmuştur. O koku gönülleri mamur etmiştir.
Vatan sevgisinin nelere kadir olduğunun ispatlandığı kutlu bir coğrafyadır Çanakkale. Burada sadece bir destan değil, bir milletin alınyazısı yazılmıştır. Çanakkale, tarumar olmuş yüreklere dikilen bir onur ve gurur anıtıdır. Yüreklere dikilmek istenen madde putlarının yerle bir olduğu, emperyalistlerin tel tel döküldüğü, Hakk’ın ve hakikatin şahlandığı güzel bir diyardır. Düşmana gün göstermemek için gün görmemeye razı olanların kutlu mücadelesidir.
Mahşeri andıran Çanakkale; imkânsızlığın ekmek, su gibi bir ihtiyaç olan hürriyetin önüne bir engel olarak dikilemeyeceğini göstermiştir. Zira Çanakkale; çelikten alayların mızrak, ok ve yaylarla avlandığı, mânânın maddeye galebe çaldığı müstahkem bir cephedir. Bu cephe, kutlu direnişin başından sonuna kadar hiç sarsılmamıştır. Şairin dediği gibi “topun donanmayla, tüfeğin bataryayla, neferin ordularla boy ölçüştüğü” yerdir burası.
Çanakkale, kahraman Türk askerinin zulme ve zalime karşı verdiği amansız bir mücadele, kutlu bir direniştir; nefret taşlarıyla inşa edilen zulüm seddinin yıkılmasıdır. Yiğidin düştüğü yerden kalktığı, millî ve manevî ruhun inkişaf ettiği beldedir Çanakkale. Buradaki muhabbet fedaileri sadece düşman tarafından istila edilmiş toprakları değil, hürriyeti elinden alınarak parya konumuna düşürülen incinmiş gönülleri de fethetmiştir.
Çanakkale’de kadınıyla, erkeğiyle, yaşlısıyla, genciyle, kızıyla, kızanıyla topyekûn herkes canından aziz bildikleri yurtlarını müdafaa etmişlerdir. Henüz bıyıkları bile terlememiş genç yürekler “Çanakkale Geçilmez” sözünü bütün dünyaya ezberletmişlerdir. Mehmetçikler, okyanusları aşıp gelen küstah düşmanlara hadlerini bildirmişlerdir Çanakkale’de. Bu şanlı askerler adeta ölüme meydan okuyarak tevhit sancağını yere düşürmemişlerdir. Rengini şehit kanlarından alan o ay yıldızlı al sancağı mübarek bedenlerine örtü edinmişlerdir.
Çanakkale’nin adsız kahramanları “Ya istiklâl, ya ölüm” parolasıyla çıkmışlardı bu kutlu sefere. Evlerindeki sevdalılarını arkalarında bırakıp yüceler yücesi bir sevdaya baş koymuşlardı. Aç susuz, yalın ayak kalmak engel değildi hilal’in sahip’i ezmesine. Zira gücünü imanından alıyordu cesaretleri göğüs kafesinden taşan cengâverler. Barut kokan topraklar kızgın gözyaşlarıyla sulanıyordu. Toprak al kanlarla buluşunca vatanlaşıyordu.
Türk’ün ateşle imtihanıdır Çanakkale. Gözünü kırpmadan şahadet şerbetini içenlerin, Azrail’e tebessüm edenlerin yurdudur bu topraklar. Akif’in dediği gibi bir hilal uğruna nice güneşlerin battığı yerdir burası. Mart soğuğunda yürekleri alev ateş yananların mekânıdır bu belde. Kutlu toprakların düşman çizmeleri altında kalmaması için etten duvar örenlerin, yârdan ve serden geçenlerin, düşmana fırsat vermeyenlerin cenk meydanıdır bu coğrafya.
Parya olmayı kabul etmeyenlerin kutlu direnişidir Çanakkale. Namusunu tehlikede görenlerin iffetine sahip çıkışıdır. Safiye Hüseyinlerin düşman karşısında erkekleştiği yerdir.
Çanakkale öyle alelâde bir toprak parçası değildir. Onan’ca söylemek gerekirse burası “İstiklal uğrunda, namus yolunda,/Can veren Mehmed’in yattığı yerdir.” Mehmetçikler en kıymetli varlıkları olan canlarını sahibine vererek bu aziz toprakları bize hediye ettiler. Bugün bu topraklarda canımız istediği gibi dolaşıyorsak ve hür yaşıyorsak bunu onlara borçluyuz.
Çanakkale, kınalı kuzuların yattığı mübarek mekândır. Onlar ki toprağı altlarına yatak, üzerlerine yorgan etmişlerdir. O amansız cengi kelimelerle ifade etmek mümkün değildir.