enflasyon emeklilik ötv döviz akp chp mhp gümüşhane gümüşhane haberler
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak

Seyyid Osman Hulûsi Efendi’nin Edebî Yönü-1

09.05.2024 12:39
0
A+
A-

Seyyid Osman Hulûsi Efendi’nin gönül coğrafyası

1914 yılında, Malatya’nın Darende ilçesi Hacılar Şeyhli Mahallesinde dünyaya gelen Seyyid Osman Hulûsi Efendi âlim, mutasavvıf ve şairdir. Babası Şeyh Hamid-i Veli Somuncu Baba’nın ahfâdından Hasan Feyzi Efendi, annesi ise Seyyid Taceddin Veli neslinden Fâtımâ Hanım’dır. Hak ve hakikat nihan kalmasın diye bir ömür çırpınan bu mübarek zat, baba ve anne tarafından “Seyyid” olup 36. kuşaktan Peygamber Efendimiz(sav)’in soyundandır. I. Dünya Savaşı’nın sıkıntılı yıllarında, ilk eğitimini babası Hatip Hasan Feyzi Efendi’den almış, daha sonra Darende Dutluk Sıbyan Mektebi ve Cumhuriyet İlkokulunda resmî eğitimlerini tamamlamıştır. Gençlik yıllarında kendisini geliştirerek Arapça, Farsça ve Edebiyat bilgisini ilerletmiştir. Aynı zamanda marangozluk, mühür kazımak, matbaacılık, dizgi, oymacılık ve ticaretle uğraşmıştır. Kırk gün içerisinde babası Hatip Hasan Feyzi Efendi ve ağabeyi Ahmet Nuri Efendi’nin vefatları üzerine, cami mütevellîsince, Şeyh Hamid-i Veli Camii imam hatipliği görevine getirilmiştir. 1953’e kadar fahrî olarak yaptığı bu görevi, emekli olduğu 1987 yılına kadar tam 42 yıl devam ettirmiştir. Osman Hulûsi Efendi, 14 Haziran 1990 tarihinde vefat etmiştir. Naaşı Şeyh Hamid-i Veli Somuncu Baba Külliyesi hazîre bölümüne defnedilmiştir. “Dîvân”, “Mektubat” ve “Hutbeler” adlarını taşıyan üç eseri bulunmaktadır. Yaşarken kendi adına Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfı’nı kur(dur)muştur. Bu güzel vakıf bugüne kadar on binlerce insana hizmet etmiştir.

“El kadar bir taş geçse elime onu memleketimin istifadesine kullanırım.” diyen Osman Hulûsi Efendi; ömrünü tebliğ, irşat, hayır ve hasenat uğrunda harcamıştır. Nakşî geleneğini özümseyen Hulûsi Efendi, İhramcızâde İsmail Hakkı Toprak’ın tasavvufî düşüncesini benimsemiş, onun ölümünden sonra da ona bağlı ihvanlarına sahip çıkarak önlerinde yürümüştür. O; Şiranlı Mustafa Efendi, Mustafa Hâkî Efendi,  Mustafa Tâkî Efendi ve İsmail Hakkı Toprak Efendi’den sonra bu kutlu silsileyi devam ettirmiş seyyid bir zattır. Nakşîbendîliğin Darende’de inkişaf etmesinde çok büyük hizmetleri olmuştur.

Başta Malatya’nın uzak ilçesi olan Darende olmak üzere, İslâmî hizmetlerin yaygın olduğu her mecra onun gönül coğrafyası olmuştur. Yine Darende merkezi esas olmak üzere nerde bir hayır hizmeti yapılıyorsa ihvanlarıyla birlikte oraya hayır elini uzatmıştır.

Tasavvuf şiirinin derûnî mânâsına gönül gözüyle vakıf olunur.

Tasavvuf şiirini anlamak şüphesiz ki belli bir birikim ve derinlik gerektirir. Zira bu tarz şiirlerin hem şekil hem de muhteva bakımından çok katmanlı bir yapısı vardır. Tasavvuf şiirlerini akıl diliyle değil, gönül diliyle okumak ve gönül imbiğinden geçirmek gerekir.

Yüzyılları zaman teknesinde  eriten tasavvuf şiiri kadim bir geleneğin ürünüdür. O geleneği bilmeden bu sahada yazılan şiirleri hakkıyla ve lâyıkıyla anlamak çok da mümkün değildir. Belli bir  tasavvuf terbiyesinden geçmeyenler, kabuğu (görüneni) öz (iç) sanırlar. Kabuktan özel varılsa da bazıları kabukta kalakalırlar. Onun içindir ki gerçek (s)öze  vakıf olamazlar. Bu da, yüzeysel bir bakış açısıyla, kast edilenin anlaşılmasına engel olur.

Dîvân şâirliğinden tekke edebiyatı şairliğine Hulûsi Efendi’nin edebî yönü

Osman Hulûsi Efendi, dîvân şiirinin bitti denildiği bir zamanda onu tabir caizse ayağa kaldırmıştır. Buna dinî-tasavvufî halk şiirini (tekke edebiyatını) de ekleyebiliriz. Fakat onun bu misyonu çok tanınırlığına katkıda bulunmamıştır. Zira yaşadığı dönemde edebiyat vitrininde yer almayı tercih etmemiştir. Şayet yaşadığı dönem içerisinde şiirleriyle edebiyat dergilerinde boy gösterseydi bugün çok daha farklı noktalarda (konumlarda) anılırdı. Ama o, bir fikrin mümessiliydi. O fikri besleyip büyütmekle ve ilgili mecralara yaymakla mesuldü. Tanınır olmak onun haddizatında kaçındığı bir şeydi. O, vaktiyle sadece bağlı olduğu camiada adını duyurmuş, ihvanlarına, başta din olmak üzere, her konuda yol arkadaşı olmuştur. Buna rağmen son dönemlerde hakkında birçok akademik çalışma ve sempozyum yapılarak ismi öne çıkmıştır. Bundan sonra yapılacak akademik çalışmalarla daha çok tanınacağı söylenebilir.

Yazarın Diğer Yazıları
BU ALANA REKLAM VEREBİLİRSİNİZ.
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.