Mehmet Emin Erişirgil, 1939 yılında Maarif Vekilliğinin teklifi üzerine “Filozofiye Başlangıç” isimli lise öğrencilerine yönelik kitap kaleme almıştır. Kitapta “Filozofi Nedir?- Filozof Kime Derler?, Bilgi Teorisi, Dış Âlemin Varlığı Meselesi, Ahlâk Problemi, Vicdan, Vazife ve Mükelleflik, Örfler, Çağdaş Ahlâka Toptan Bakış” başlıklarına yer verilmiştir.
Merhum Erişirgil, liseli talebeler için yazdığı bu kitapta filozofiyi “hikmet sevgisi” olarak nitelendirerek devamında şunları söylüyor: “Aristo filozofi sözünü hem ilimler, hem de kâinatın ilk sebebini araştıran ilim anlamında kullanıyordu. Aristo’nun filozofiden anladığı bu sonuncu anlama sonraları ‘metafizik’ dendi” Erişirgil, kitabının “Hakikat Meselesi” bahsinde de “Hakikat dediğimiz genel bilginin esaslı karakteri bilginin objesine uygun olmasıdır; bilgi objesine uygun olursa o bilgi bizim için hakikattir.” görüşüne yer veriyor.
Erişirgil’in felsefeye dair çok derin ve mühim görüşlerini ihtiva eden “Filozofiye Başlangıç” adlı eseri o zamanlar liselerde okutuluyordu. Bugünkü sığ nesli düşünüyorum da “Acaba bugünkü gençler bu kitabı ne kadar anlayabilirler? sorusunu sormaktan kendimi alıkoyamıyorum. Bu soruya ne yazık ki müspet bir cevap da veremiyorum. Hatta günümüzde üniversite tahsilinde bile bu noktanın çok uzağında olduğumuzu üzülerek belirtmek istiyorum.
Mehmet Emin Erişirgil, pragmatizmin Türkiye’deki ilk savunucularındandır.“Filozofiye Başlangıç” adlı eserinde bu kavrama dair şu görüşlere yer veriyor: “Biyolojinin verimlerine dayanarak ‘hakikat’ i izah eden bir meslek de pragmatizmdir. Pragmatizmi diğer biyolojik teorilerden ayıran önemli iki nokta vardır: Biri bu mesleği kuranların biyolojinin verimlerini bilgi meselesine tatbik ederken başka bir maksatta takip etmeleridir: Onlar insan yaşayışında çok yer tutan inançlara, meselâ dinî inançlara da hakikat alanında yer vermeği düşünüyorlar. Diğer bakımdan da öteki teorilerden daha fazla, daha kökten bilgiyi aksiyona bağlamak istiyorlar. Pragmatizm Amerika’da John Dewey, William James ve İngiltere’de Schiller tarafından genişletilmiştir. Bu sonuncusu bu mesleğe ‘humanisma’ adını veriyor”
Gençlerin felsefî altyapısını temellendiren bu kıymetli kitapta “dogmatizm, rasyonalizm, realizm, idealizm, ampirizm, kritisizm, pragmatizm, entü(v)isyonizm” gibi temel kavramlar ilmî bir bakış açısıyla felsefî bir yoğunluk içerisinde açıklığa kavuşturuluyor.
Mehmet Emin Erişirgil “İslâmcı Bir Şâirin Romanı: Mehmet Akif” isimli kitabı yazdı ama İslâmcı değildi. “Bir Fikir Adamının Romanı: Ziya Gökalp” adlı eseri kaleme aldı ama Türkçü değildi. İslâmcı ve Türkçü olmaması onu bu iki güzide insanı anlatmaktan alıkoymadı. Aynı Erişirgil “Türkçülük Devri, Milliyetçilik Devri, İnsanlık Devri”… adlı 148 sayfalık bir eser yazarak bu kavramlarla ilgili düşüncelerini ilmî bir zemine oturtarak anlatmıştır. Erişirgil, kitabında “Türk, Türkçülük, turan, turancılık, millet, milliyet, tabiiyet, Osmanlı, millileştirme, şovenlik, kozmopolitlik, medeniyet, komünizm“ gibi kavramlara açıklık getiriyor. Kitabın ilk bölümünde Türkçülük Devrini, ikinci bölümde Milliyetçilik Devrini, üçüncü bölümde de İnsanlık Devrini enine boyuna tahlil ederek ilmî hükümlere varıyor. Sonunda “Türkçülük, milliyetçilik bizde birbirini takip eden ayrı ayrı iki devir olduğu gibi şimdi de ‘İnsanlık’ devrine’ giriyoruz, yahut girmek üzereyiz” der.
Mehmet Emin Erişirgil, 74 yıllık hayatına pek çok önemli şey sığdırmış, birçok mühim simayla dostluklar kurmuş, tabir caizse tarihi bizzat yaşamıştır. Eğitimcilikten bakanlığa giden uzun-ince yolda nice hadiselere şahit olmuştur. Onun hayatını ele alıp da bu hatıraları görmezden gelmek olmazdı. Size bu hatıralardan bir demet sunmak istiyorum…
“İstanbul yatılı liselerinden birinin müdürü olan 24 yaşında bir genç Edebiyat Fakültesi felsefe müderris muavinliğine(doçentliğine) tayin edilmişti. Yeni doçent, Felsefe Darülmesaisi(Enstitüsü) denilen süslü ve geniş odada yeri gösterildiği zaman hayret içinde kaldı. Bu oda ona ilim adamlarının çalışacakları bir yer olmaktan çok, elçi kabulüne mahsus bir salon gibi geldi. Fakültede öğrenci yok gibiydi. Felsefe bölümünde yalnız iki öğrenci vardı. Edebiyat Fakültesi’ne devam eden talebenin yekûnu ise, hocaların sayısının yarısına bile varmıyordu. Yüksek tahsil yapacak çağda olan gençler silâh altındaydı.”
“Bir gün Talim ve Terbiye Dairesi’nde şu mesele konuşuluyordu: Bu memlekette fikir adamı yetişmiyor. Acaba bunu yetiştirmek için Maarif Vekilliği ne yapmalı? Bu suale her arkadaş başka başka yönleri göz önüne getirerek cevap veriyordu ama hepsi böyle bir hedef için 2. Meşrutiyetin son yıllarında yayınlanan Yeni Mecmua gibi bir organı kurmayı şart görüyorlardı. Onlara göre, tıpkı o devirde olduğu gibi, Cumhuriyet’te de böyle bir mecmua olmalıydı. Fakat bu mecmua etrafında birçok kalem sahiplerini toplayabilmek için onun resmi veya yarı resmi bir hüviyeti bulunmamalı idi. Orada herkes düşüncelerini istediği gibi serbestçe yazıp münakaşa edebilmeliydi. Bu konuşmayı Talim ve Terbiye Reisi, Maarif Vekili ‘ne söylemişti. O, “ben hususî olarak sermaye tedarik edebilirim” dedi, bir müddet sonra ‘Hayat’ adıyla bu mecmua çıktı.”
Yukarıda bahsi geçen hatıralardaki müdür de, Talim ve Terbiye Reisi de Mehmet Emin Erişirgil’dir. Ne diyelim… ”Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer…
Mehmet Emin Erişirgil felsefe konusunda bugün bile aşılamayan önemli bir düşünce ve aksiyon adamıdır. Harf İnkılâbını gerçekleştiren heyetin başkanlığını yapmıştır. Sevap ve günahlarıyla kültürümüzde önemli bir değerdir. Derdimiz onu yargılamak değil, tanıtmaktı(r).
Onu tanımak ve eserlerini okumak yeni nesillerin ufkunun açılmasında anahtar rolü oynayacaktır. Bunun için öncelikli olarak yapılması gereken şey onun birbirinden kıymetli kitaplarının tek bir yayınevi çatısı altında toplanarak yeniden yayımlanmasıdır. Bu tarz kitapların okuyucusu özeldir. Bunlar umumun okuyacağı kitaplar değildir. Onun içindir ki böyle kitapları bir külliyat halinde yayımlamak yayınevlerinin pekişine gelmez. Çünkü sürümü olmadığı için kâr getirileri de azdır. Bu işi en iyi yapacak kurum ya Millî Eğitim Bakanlığı ya da Kültür Bakanlığı’dır. Bu mühim çalışmanın mutlaka yapılması gerekir.