Şanlı mâzisi altı bin sene evveline kadar giden kadim bir şehirsin ey Kudüs! Sen bize Selâhaddin Eyyübî’nin mirası ve hatırasısın. Tarih boyunca nice istilâlara, acılara, el değiştirmelere ve yağmalara maruz kalmışsın. O tılsımlı adını duyduğumuzda ümmetçe heyecana gark oluruz. Sen pas tutmuş vicdan kapılarını açansın. Müminlerin has ipeğisin; İslâm’ın gözbebeğisin. Müminlerin ortak paydasısın. Hayatımıza anlam ve hayat katansın.
“Şerefü’l-mekân bi’l-mekîn”(Bir makamın şerefi orada oturanlardan gelir.) sözü bana hep seni hatırlatır ey gönlümün payitahtı Kudüs! Nice nebiler solumuş o munis havanı. Nice Hak(ikat) dostlarını gönül köşkünde ağırlamışsın. Nice mahzun anaları mesrur etmişsin sen.
İlk kıblemizsin ey Kudüs, rükû ve secdeye vardığımız ilk kutlu mekânsın. İlk göz ağrımızsın. Rabbimize yönelişin ilk kutlu adresisin sen. Miraç’tan evvel ilk duraksın kâinatın serverine. Sidretü’l Münteha’ya açılan ilâhî kapının altın anahtarısın. Gök merdiveninin ilk basmağısın. Bir nehir misali mecrasında akıp giden zaman seni eskitememiştir, bundan sonra da eskitemeyecektir. Dünya yaşlandıkça sen gençleşmişsin ağır zemherilere rağmen.
İslâm’ı bir vücut kabul edersek o vücudun şahdamarı sensin ey Kudüs! Senin ayakların üzerinde durur, senin gözlerinle görür, senin kulaklarınla duyar, senin dilinle konuşur, senin elinle barışa uzanırız. Mekke ve Medine’den sonra üçüncü ilâhî ziyaretgâhımızsın sen. Sana bir iğne batsa acısını biz duyarız. Üzerinde patlayan kirli bombalar en çok da bizi yaralar.
Zifiri karanlığa gömülen dünyayı tevhit ışığıyla aydınlatan peygamberler şehrisin Kudüs! Onların Hak ve hakikat mücadelesinin tanığısın. Bu yüce şahsiyetlerin izi silinmemiştir mübarek topraklarından. Zira gül kokan Nebi’nin rayihasını alıyorum senden. Vahdet kapılarının aydınlık eşiğisin sen. Günde beş vakit huzurun Müslümanlara hediye edildiği kutlu beldesin. Ümmetin yetim coğrafyasısın, mahzun ve masum şehirsin. Ulû’l Azm’dan Hz. İbrahim’in, nam-ı diğer Halilullah’ın çile ve hafakanlarla dolu tevhid yolculuğunun, Hak ve hakikati arayışının kilometre taşısın ey Kenan diyarı! Sapan taşlarının acının diliyle konuştuğu mübarek beldesin sen. Ölümün kol gezdiği diyarsın. Senin ikliminde taş taş olmaktan çıkar adeta bir ruha bürünür, zaferin simgesi olur minik ellerde.
Her gece rüyalarıma düşersin ey Kudüs! Uykularım ikiye bölünür orta yerinden. Gecenin yarısında kan ter içinde kalkıp seni düşünürüm. Zamanın tenhasında akrep sokar yelkovanı. Zaman sanki buz kesilir. Kirpiklerim nemlenir seni an(la)dığımda. Gözyaşlarım direnemez yerçekimine. Taşında ve toprağında insanlık tarihinden derin izler vardır senin. Her gün beş vakit dualarımdasın. Zifiri karanlıkların bastığı demlerde umudun çerağısın sen.
Hasretin hasretimdir, acın acımdır, yaran yaramdır, umudun umudumdur ey şehirlerin annesi! Sen bizim için bir toprak davası değilsin, aksine bir kıble davasısın. İlk kıblemizin o kirli düşman çizmeleri altında kalması bizi incitir, yaralar, tarumar eyler. Senin boynun bükülse biz elif gibi dik duramayız. Sana acziyet değil, vakar yakışır. Sezai Karakoç’un deyimiyle sen “Gökte yapılıp yere indirilen şehirsin. Tanrı şehri ve bütün insanlığın şehrisin”
Sen Müslümanlığın, Yahudiliğin ve Hıristiyanlığın kutsal şehrisin ey Kudüs! Sen ki nice peygamberin tevhit mücadelesine ev sahipliği yapmışsın. Üç semavî dine merkez olmuşsun asırlar boyunca. Adınla ve muradınla mukaddes kılınmışsın. Hz. İbrahim’den Hz. İsmail’e, Hz. İshak’tan Hz. Yakup’a, Hz. Yusuf’tan Hz. Davud’a, Hz. Süleyman’dan, Hz. Musa’ya, Hz. Harun’dan Hz. İsa’ya ve son peygamber Hz. Muhammed Mustafa(sav)’ya kadar nice peygamberlerin mübarek uğrağı ve kutlu toprağı oldun. Peygamber kokuyor dört bir yanın. Fakat son demlerde barut kokuları bastırıyor gül kokularını. Dön artık o şanlı mâzine, dön ne olur! Artık sönsün yürekte ateş, o simsiyah ufuklarından doğsun beklenen güneş.
Dolunayın yıldızlarla halvete girdiği demlerde o zifiri geceden taşansın ey Kudüs! Nebevî hatıraların altın beşiğisin.Göklerden yeryüzüne indirilmiş gibisin. Kadim duvarların hüzün sarmaşıklarıyla çepeçevre kuşatılmıştır. Miş’li geçmiş zamanların tenhasında zamansızlığı biteviye yaşayansın sen. Senin hürriyet ve selâmetini özlemek özlemlerin en şiddetlisidir. Bu hasret kurşundan daha ağır bir yük misali çöker cılız omuzlarımıza.