Bazılarına şaka gibi geliyor herhalde. Ülkemizde milyonlarca işsiz var. Kesin sayıyı söylememiz olası değil.
Günümüzde, resmi bir işte çalışanların da, özel bir işte çalışanların da büyük çoğunluğunun aylık geliri, asgari ücretin altında. Özellikle, Sosyal sigortalar ve Bağ-Kur emeklileriyle, üretimlerini sürdüremeyen çiftçiler perişan.
Kimi işyerlerinde çalışanlar, çeşitli bahanelerle işten atılıyor. Son birkaç ayda birikmiş alacaklarını alamadıkları gibi, tazminatlarını da alamıyor. İşyerlerinin kapılarında günlerce, aylarca bağırıp çağırmaları sonuç vermiyor.
Günden güne artan enflasyon, paramızın değerini daha da aşağı çekiyor. Nüfusumuzun %80’ninin ev alması, araba alması artık hayal.
Deprem mağdurları, aradan geçen b.ir yıla karşın, henüz başlarına sokacakları evlerine kavuşamadı. Ticaretle geçinenlerin işyerleri de yıkıldığı için boştalar.
Günümüzde aydan aya ele geçen 10 bin liralarla, 15 bin liralarla insan gibi yaşama olanağı kalmadı.
Geçim zorluklarını, geçim kaygılarını, aylardan beri yerel gazeteler, ulusal gazeteler, televizyon kanalları aktarıp duruyor.
Geçim zorluğu, insanlar arasındaki sosyal ilişkileri de olumsuz etkiledi. Artık büyük çoğunluk dostlarını, yakınlarını evlerinde, dışarıda ağırlayamıyor.
Bu ülkenin insanları son yüz yıl içinde savaşlar gördü, kıtlıklar gördü, yokluklar gördü ama bunların hepsine katlandı. Çünkü bu savaşların, kıtlıklar, yokluklar, içinde bulundukları koşulların zorunlu bir sonucuydu. Güzel günlerin geleceğine inanıyordu. Bu inançla yaşıyordu.
Ülkeyi yönetenler, elbette halkın bu durumda olmasını istemiyorlar. Ne var ki, daha iyiye götürme çabaları da sonuçsuz kalıyor.
Çoklarına kötümser bir ifade gibi gelebilir ama bu satırları siyaset yapmak için yazmıyorum. İçinde bulunduğumuz durumu saptamaya çalışıyoruz.
Gene de umudumuzu tümden yitirmiş değiliz. İyi günlerin geleceğine inanıyoruz. Bu inançla dayanıyor ve yaşıyoruz.