Toplulukları millet hâline getiren unsurların başında millî ve manevî değerler gelir. Bunları yaşadıkça ve yaşattıkça milletçe kenetleniriz. Nasıl ki çimento taşları sıkı sıkıya birbirine bağlarsa örf ve adetler, kültürel birikimler de değişik unsurlardan meydana gelen toplulukları birbirine bağlar.
Türküler bu değerlerin sese bürünmüş, nağmelere gömülmüş, notalarla örülmüş hâlidir. Türküler bizim sesimiz,yürek burkuntularımızdır çoğu zaman…Türküler Anadolu demek…. O coğrafyada acıları bal eden ve tahammülü destanlaşan şahsiyet abidelerinin gönül çağlayanı… Sinelere hapsedilen aşkların dilidir türküler… Kerem’in Aslı’sına, Mecnun’un Leylâ’sına, Ferhat’ın Şirin’ine, Tahir’in Zühre’sine söylediği yürek mektuplarıdır onlar…
Ege türküleri yiğitlik, Akdeniz türküleri melânkoli, Orta Anadolu türküleri hüzün, Doğu ve Güneydoğu Anadolu türküleri ağıt, Karadeniz türküleri kıpır kıpır hareket ve hayata bağlılık duygularıyla örülüdür. Her bölgenin türküleri ayrı bir yönümüzü işler nağmelerin sihirli atmosferinde…
Türküler beni benden alır, bambaşka dünyalara götürür. Bir uzun havada hüzünlenirim…. “Oy Trabzon Trabzon İçin Kalaylı Kazan” türküsü memleket özlemimi doruğa çıkarır. Yozgat Sürmelisi’nde sevdam alevlenir. Dedim ya türküler beni bana bırakmaz. Vaktiyle türkülere ilişkin hislerimi “Âh bu Türküler!” adlı şiirimde şöyle dile getirmiştim:
“Anadolu’muzun dili, gönülde harman türküler
Soframda tuzum ekmeğim yarama derman türküler
Yaslı nağmelerde hasret, mazluma ağıt türküler
Akan gözyaşımı dindir, efkârı dağıt türküler
Kerem’i nâra yandıran, yürekte Aslı türküler
Onulmaz dertlere salan, elemli, yaslı türküler
Gurbetten sılaya nâme, ruhuma akar türküler
İbrahim’in ateşinde sinemi yakar türküler
Gönülden gönüle köprü, kıtalar bağlar türküler
Gül bahçesi yangın yeri, bülbülü dağlar türküler
Edirne’den Kars’a kadar, yürekte gezer türküler
Sevgi deryasında yunup düşlerde yüzer türküler
Mehtabın koynuna girip her gece yatar türküler
Can evime mihman olup cana can katar türküler
Şu bahtsız gönlümü alıp zindana koyar türküler
Seyyid Nesimi misali derimi soyar türküler
Dün, bugün, yarın fark etmez, her çağda yaşar türküler
Önünde engel tanımaz bendini aşar türküler
Gözlerimden süzülen yaş, sazımda teldir türküler
Buram buram hasret kokan, bahçemde güldür türküler”
Adamı işte böyle söyletir türküler…. Böyle yakar sevda ateşini… Efkâr bırakırlar sinemizin derûnunda… Ezilmişliğin haykırışıdır türküler… Bazen isyan, bazen buram buram sevgi kokarlar… Neticede hayat kazanında pişirir, bizi biz yaparlar…
Türkülerin bağrı yanık çocuklarıyız biz… Hissedip de ifade etmekte zorlandığımız duyguların tercümanıdır türküler… Türküler yalan söylemez hiçbir zaman… Hile, riya, gurur nedir bilmezler… Yürek dağlarından kopup gelen bengisu çağlayanıdırlar.
Globalleşen dünyaya meydan okuyan millî sesimizdir türküler… Batı kökenli her türlü müziğe rakiptirler. Daha doğrusu pop müziğinin saçtığı zehiri izale ederler. Onların sıcaklığını ancak ana kucağında bulabiliriz. Onları yok edemez hiçbir güç… Çünkü yürek devletinin başkentidir türküler… En son başkentler düşer.
Yaşamak da uzun bir türkü değil midir zaten?… Bazen coşkulu, bazen hüzünlü, bazen deli dolu… Türk’ü anlatır türküler… Onun yere göğe sığmayan engin muhayyilesini ifade ederler. Özümüzdür, sözümüzdür, ayı kıskandıran nurlu yüzümüzdür türküler…
Çocuklarımızı türkülerle büyütelim… Türkü ikliminde büyüyen nesiller daha hoşgörülü ve sevecen olur. Pop onların ruhunu asabileştirir. Çünkü pop bu toprağın mahsulü değildir. Yaşasın bu toprağın bin yıllık sahibi Türkler ve Türk’ü anlatan türküler… Ebedî ezgimiz olsunlar.