enflasyon emeklilik ötv döviz akp chp mhp gümüşhane gümüşhane haberler
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak

Kayıp Neslin Kayıp Çocukları

26.06.2025 14:29
0
A+
A-

Onları da cennetin ayaklarının altında olduğu bir anne doğurdu. Doğduklarında etraflarında mütebessim yüzler vardı. Hepsi de hayalleriyle doğdular hayata. Geleceğe dair rengârenk düşleri ve umutları vardı. Düşleri boylarından büyük olsa da hepsi de gerçeklerin kayalıklarına çarparak oracıkta yok oldular. Zaman onların hülyalarını da tuz buz etti. Direnemediler, tutunamadılar, bir mum misali eriyip gittiler arkalarında hüzünler bırakarak…

Onlar da etten kemikten ibaret bizim gibi. Bizim gibi acıkırlar, susarlar. Hiçbirinin yüreği taştan yaratılmadı. Fakat biz onları sanki uzaydan gelmişçesine hep kendimizden farklı algıladık. Toplum olarak onlara düzenli bir eğitim veremedik. Ruhlarını manevî hissiyatla dolduramadık. Aile içi meseleleri onların zayıf sırtlarına yükledik. Sonunda da sokağa saldık.

Onlar anne kucağının sıcaklığını hiçbir zaman hissedemediler. Darda kaldıklarında babalarını bir dağ misali arkalarında göremediler. Hep itilip kakıldılar. Çoğu kere bir insan yerine bile koyulmadılar. Hayatın acımasız yüzüyle çabuk tanıştılar. Onlar gülmeyi çoktan unuttular. Gökyüzü onlar için hep kara… Mevsimlerin hepsi kara kış… Biraz olsun mutlu olmak için küçük sebeplerin peşine düştüler yalın ayak… Üşüyen elleri mosmor, nasırlı…

Sokağa teslim ettik onları. Gün geldi hayattan okkalı bir tokat yiyip çil yavrusu gibi dağıldılar geceleri in cin dolaşan parklara, bahçelere… Hatta yanından geçmeye korktuğumuz mezarlıklar onların mekânı oldu. Yorganları masmavi gökyüzü, yatakları kapkara topraktı. Dağınık saçlarını okşayacak müşfik bir elin hasreti içinde günleri devirdiler zamanın enkazına. Ancak bir saba(h) rüzgârı kir pas tutmuş saçlarını okşadı bir anne şefkatiyle…

Sabahleyin kuştüyü yataklarımızdan kalkıp işe gittiğimiz vakitlerde bir parkın, bir bahçenin, bir cami avlusunun veya metruk bir evin önünden geçerken varlıklarının farkında olduk. Zarar verirler diye korktuk, kaçtık onlardan; çok kere de yolumuzu değiştirdik. Bir kez olsun onları çocuklarımızın yerine koyup da empati yapmadık, yapamadık. Bir gün bizim çocuklarımızın da bu acı kaderi ve yürekleri sızlatan kederi yaşayabileceğini düşünemedik.

Sokak çocuğu deyip geçtik. Dudak büktük çoğu kere. Onların da bu toplumun bir ferdi olduklarını, beslenmeye, barınmaya ve sevgiye ihtiyaç duyduklarını düşünme zahmetine girmedik. Onları cadde ve sokakların, varoşların soğuk kaldırım taşlarında sabahlamaya iten sebepleri enine boyuna düşünüp tahlil etmedik. Hep eleştiren ve suçlayan gözlerle baktık onlara. Buz gibi taşlar üzerinde gecelemelerinin kendi tercihleri olmadığını bil(e)medik. Sokakta yaşayanların, doğru hedeflere yöneltilemedikleri için kötü alışkanlıklara bulaştıklarını hesap edemedik. Yanlarına yaklaşıp da bir kez olsun hâl hatır soramadık.

Sofraya oturduğumuzda onların aç sabahladıklarını, sımsıcak evlerimizde mışıl mışıl uyurken de onların buz gibi ayazlarda nefesleriyle ısındıklarını akıl edemedik. Ne adlarını, ne de yürek burkan hikâyelerini merak ettik. Sokak çocuğu deyip küçümsedik, horladık. Yetmedi “tinerci”, “uyuşturucu bağımlısı” dedik. Hep suç makinesi olarak gördük onları. Yürürken ayağımızı burksak bile kaldırım taşını onların bozduğunu ve yerinden oynattığımı düşündük.

Onların hiçbir zaman ütülü urbaları, boyalı ayakkabıları olmadı. Bayramlarda öpecek el bulamadılar. Baba parası görmediler coşkunun tavan yaptığı bayram sabahlarında. Hiç kimse, yumuşak ellerinden tutup onları atlıkarıncaların olduğu lunaparklara götürmedi.

Kim ister sokaklarda sabahlamayı? Onlar sıcak kucaklar bulamadıkları için sokakların kasvetli soğuğuna sığınıyorlar. Hayatlarının baharında ağır kışlar yaşıyorlar. Bu kanadı kırık kuşlara gönül kafesimizi ardına kadar açarsak acılarına bir nebze de olsa ortak olmuş oluruz.

Hiç düşündünüz mü? Sokak çocukları kirlenince nerede yıkanırlar? Üşüyünce nerede ısınırlar? Özledikleri bir tas sıcak çorbayı nerede bulup içerler? Kalabalıklar içerisinde yalnızlığın en koyusunu yaşayan bu çocukları kendi evlatlarımız yerine koyup dertleriyle dertlenmeliyiz. Onların devrik yaşamlarına dair süslü devrik cümleler kurmak, kendimizi affettirmek için yeter mi acaba? El-cevap: Kocaman, altı çizili, italik bir HAYIR

Yazarın Diğer Yazıları
BU ALANA REKLAM VEREBİLİRSİNİZ.
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.