Ahîler çocukluklarından itibaren üstün bir iş ahlâkıyla yetiştirilmişlerdi.
Arap dilinden Türkçeye geçen ve “kardeş(im)” anlamına gelen “ahî” kelimesi, İslâmî kavramlardan biri olan uhuvvetin de tecellisidir. Ahîlik (akılık), Ord. Prof. Dr. Fuat Köprülü gibi bazı ilim adamlarına göre, Türkçedeki, “cömert, eli açık, yardımsever” anlamına gelen ‘akı’ dan gelmektedir. Yine Köprülü’ye göre ahî teşkilâtının fikrî yapısını meydana getiren unsurlardan birisi Bâtınîliktir. Ahîlik teşkilâtı Bektaşî-İslâmî bir yapı ihtiva etmektedir.
Üyeleri esnaf ve sanatkârlardan oluşan ahîlik teşkilâtı, ilhamını ve ilkelerini Kur’an ve sünnetten alır. XIII. yüzyıldan itibaren içtimaî, iktisadî ve siyasî yapılanmaya dönüşen fütüvvet, ahîliğin teşekkülünde önemli bir rol oynamıştır. Böylece yiğitlik, cömertlik ve merhametin harmanlandığı esnaf birlikleri ortaya çıkmıştır. Bu birlikler iş yerlerinde usta, kalfa ve çırak; tekke ve zâviyelerde ise şeyh-mürit ilişkilerinin tanzim edilmesinde ve ekonominin rayında yürümesinde etkin ve yetkin bir rol üstlenmişlerdir.
Üstün ahlâkî özelliklere sahip bir pîre bağlanan ahîler, iş ahlâkı konusunda zirve şahsiyetlerdi. Çırak, kalfa, usta ve pîr arasındaki ilişkiler önceden belirlenmiş belli umdelere bağlıydı. Bu insanî ve meslekî ilişkilerde saygı, sevgi ve merhamet esastı. Hakka ve hakikate mugayir işler asla yapılmazdı. Onlar İslâm’ın iş ve meslek hayatındaki numuneleriydi. “Eline, diline, beline” sahip” imanlı ve ihlaslı insanlardı. Ahîlik kültürüyle yetişen esnaflarda rekabet değil, dayanışma vardı. Şayet iş yeri yan yana olan iki dükkandan biri siftah yapmışsa, kendisine gelen müşteriyi siftah yapmayan komşu esnafa gönderecek kadar âlîcenaptılar.
Toplumda adeta bir denge unsuru olan ahîler ta çocukluklarından beri üstün bir iş ahlâkıyla yetişmişlerdi. Küfürbazlar, ikiyüzlüler, fitne-fesat peşinde koşanlar, yalan söyleyenler, sözünü tutmayanlar, kan dökenler, başkalarına tuzak kuranlar, stokçuluk ve vurgunculuk yapanlar bu teşkilâtın kapısından bile giremezdi. Alın teri onlar için çok kıymetliydi. Asla kusurlu mal üretmezler ve velinimet olarak kabul ettikleri müşterilerine hileli mal satmazlardı. Ürünlerini fahiş fiyattan satmak akıllarına bile gelmezdi. Ankara ve çevresiyle Sivas, Kayseri, Kırşehir ve Denizli en yoğun olarak bulundukları şehirlerdi.
Ahîlik teşkilâtı mensupları, bugünkü anlamda bir sivil toplum kuruluşu olarak sadece ticaretle iştigal etmemiş, bunun yanında bağımsız olarak siyasetle de yakından ilgilenmişlerdir. Özellikle devlet otoritesinin zayıfladığı ve bozulduğu XIII. yüzyılda anarşi ve kaosun önlenmesinde, bozulan birliğin tekrar tesis edilmesinde önemli roller üstlenmişlerdir.
Ahilerin hedefi hayata dokunmak ve cümle âleme nizam vermekti.
- asırdan itibaren ticarî hayatımıza dokunan ve hedefleri âleme nizam vermek olan ahiler, toplumun gönül aynası olmuşlardır. Kırşehir’i, Konya’yı, Antalya’yı, Kayseri’yi, Erzurum’u, Sivas’ı ve adını sayamadığımız birçok şehri mamur ve bayındır hale getirmişlerdir. Bunu yaparken de daima ait oldukları milletin inanç ve değerlerinden yola çıkmışlardır.
Ahilik bir meslek örgütünden daha fazlası, bir çeşit mekteptir. Bu mektepte başta merhamet ve insanlık olmak üzere edep, fazilet ve ahlâk öğretilirdi. Zaten bu iki kavramı hakkıyla ve lâyıkıyla öğrenenlerden ve içselleştirenlerden hiç kimseye kötülük gelemezdi.
Gayeleri insanların dünya ve ahiret mutluluğunu sağlamak olan ahiler çırak, kalfa ve usta olmak üzere bir maharet ve marifet üçgeninin çarklarından geçmişlerdir. “Bâcıyan-ı Rum” bu teşkilâtın kadınları meslekî ve ahlâkî anlamda eğiten bir başka oluşumudur. Bu teşkilat içerisindeki kadınlar ve kızlar hayata ve aile bütçelerine katma değer katmışlardır.
Liyakate ve ehliyete çok önem veren bir çeşit sanat ve zanaat kurumu olan ahilik Selçuklu’ya ve Anadolu coğrafyasına manevi bir renk katmıştır. Ahiler ekonomik ve ticarî faaliyetlerin yanında askerî ve siyasî faaliyetlerde de bulunmuşlardır. Anadolu’nun vatanlaşmasında, Osmanlı Beyliğinin kuruluşunda ve gelişmesinde büyük rol oynamışlardır.