Şair, yazar, parlamenter Nurettin Özdemir 1953 yılında, Kelkit’te küçük ebatlı bir gazete çıkardı. Gazetenin sahibi İrfan Doğan (Aydın Doğan’ın babası), sorumlu müdürü, yazı işleri yöneticisi ve yazarı Özdemir’in kendisiydi. Gazetecilik tutkusu o yıllarda başlamıştı bende.
Özdemir, Gazetenin küçük ebadı içinde; tarımıyla, eğitimiyle, kültürüyle, gelenekleriyle, kısacası tüm yönleriyle Kelkit’i yansıtıyordu. Kelkit gazetesinin ömrü uzun sürmedi.
Daha sonraki yıllarda, Nurettin Özdemir, avukat olarak Erzincan’da da davalar alıyor, yedek subaylığını Erzincan’da yapan şair Attila İlhan’la şiir ve edebiyat geceleri düzenliyorlardı. O tarihlerde Erzincan’da “KAZANKAYA” adlı günlük bir gazete yayınlanıyordu. O gazetede yazılar yazan Özdemir bana; “Turan, benim Kazankaya’da gurbet konulu bir şiirim çıkacak, sen de, Gurbet konusunu işleyen bir yazı yaz gönder” dedi. O yıllarda Kelkit Özel İdaresinde göreve başlamıştım. Yazıyı gönderdim.
Birkaç gün sonra Özdemir’le Kelkit’te karşılaştık. Bana yöneldi, “Bana bak” dedi, “Bir gazeteyi her yaştan, her seviyeden, her kültürden çeşitli insanlar okur. O gazete okuyucularının tümüne verebileceğin bir şeyler varsa yaz, yoksa yazma!” dedi. Bu uyarı kulağıma küpe oldu.
Aradan sanırım 11 yıl geçti. Gümüşhane Belediyesinde iki ayrı müdürlükten birine asaleten, diğerine vekâleten bakarken bu iki görevi de bırakarak 20 Haziran 1967 yılında Kuşakkaya Gazetesini kurduk.
Beynimde iki soru dolaşıyordu; biri Nurettin Özdemir’in uyarısı, diğeri, hizmetinde bulunacağım bu toplama neler verebileceğim.
Çünkü Gazetecilik; yalnızca, gördüklerini, yaşadıklarını, kendi yorumunu da içine katar aktarmaktan ibaret değildir.
Ya nedir?
Toplumun önünü açacak düşünce üretmektir. Kişileri ve kurumları hedef almamaktır. Çalışanların, yöneticilerin yanıldıkları bir konu varsa, onu edep içinde söylemek ve nasıl olması gerektiği konusundaki düşünceyi de yanına koymaktır.
Nurettin Özdemir’in bana, 20’liyaşlarımda iken yaptığı uyarıyı, ben de şimdi doksana merdiven dayadığım bir yaşta, genç yaştaki gazetecilere söylemek istiyorum. Gazeteler; yalnız bir siyasi partinin reklamını yapmakla yetiniyorsa, o gazetecilik değil partinin yayın organıdır. Gazetecilik yalnızca tüccarların sesine kulak veriyorsa, o küçük esnaf ve sanatkârı bir yana itmektir. Gazetecilik; küçük çıkar hesapları karşılığında, birilerini yükseltiyor, birilerini alçaltıyorsa, o riyakârlıktır.
Birilerinin sustuğu, siyasi mevkilerin, makamların, maddi varlıkların cesaretiyle, birilerinin sürekli konuştuğu bu toplumda, izlenmesi gereken yolu göstermek açısından gazetecilere daha büyük sorumluluklar düşmektedir.
“Ben bu sorumluluğun gereğini yapıyorum, yapacağım diyebilenler yapsın gazeteciliği, diyemeyenler yapmasın.
Söylediklerimi o tarafa, bu tarafa çekenler çıkmasın. Çünkü hiçbir kişiyi ya de kurumu hedef almıyorum, ortaya konuşuyorum.