Harşit Çayının 1960’lar öncesinde tertemiz aktığını, iç me suyu olarak bile kullananların bulunduğunu bu sütunlarda çok yazdım.
Aradan yıllar geçti. Nüfus arttı. Alt yapı hizmetlerinin yapılması gecikti. 1 960’lı yıllarda Gümüşhane Belediyesinde hizmet verirken, Belediye çalışanlarının süprüntüleri çaya attığını gördüm. Gerekli uyarıyı yaptık. Halkın kentin ortasından akan ve kente yararının ötesinde ayrı bir güzellik katan Harşit Çayının temiz tutulması gereğinin sık sık işlenmesini önermiştim.
Zamanla, bırakın çaya çöp v e süprüntülerin akmasını, kanalizasyonlar bile bağlanmıştı. Harşit çayında yaşayan balıklar kirlilikten ölüyor ve çay kokuyordu.
Kentin kanalizasyonu yapıldı ama yine de çayın kirlilikten kurtarıldığını söyleyemeyiz.
Yerel Gazetelerimizden Gümüşkoza, Kürtün barajındaki balıkların öldüğünü ve kenara vurduğunu haber yapmış. Çok önemli bir konuya parmak basmış gazete.
Biz de, yarım yüzyılı geçen süreden beri Harşit Çayı kirliliğini yazdık da ne oldu?
Yazarı unutulmuş, neredeyse anonim konumuna gelmiş iki dizelik bir beyti anımsattı bana yazdıklarımız:
“Güle gûş ettirmez, yok yere bülbül inler
Varak-ı Mihr-ü vefayı kim okur, kim dinler.”
Varak-ı Mihr-ü vefa, sevginin, sadakatin, bağlılığın yazıldığı bir yaprak, bir kâğıt. Gûş etmek ise; işitmek, dinlemek, kulak vermek anlamlarında kullanılır. Bilirsiniz ama yine de hatırlatmak istedim.
Meyvecilik, Gümüşhane’nin geçim kaynaklarından biriydi. Gümüşhane denince, akla Elma Cenneti gelirdi. Bunca yazıldı, söylendi kim anladı, kim dinledi. Tüm bahçeler beton yığını konumuna getirildi. O elma cennetinden, bahçeler şehri Gümüşhane’den eser kalmadı.
Kürtün barajındaki balık ölümleri habere de duymazlıktan gelinecek bir haber değil.
Anlayan, dinleyen, haberini yapan olacak mı dersiniz?