Kötü haberler birden bire verilmez. Alıştıra, alıştıra verilir.
Kötü haberi, anında vermekte acele eden insanlar vardır. Belki amaçları kötü değildir ama bilgileri yetersizdir.
Kötü haberler, genellikle yakınlarını bilgisi olması için, yine de ustalıkla söylenir.
Bu konuda bir Karadenizli fıkrası anlatılır.
Karadenizlinin biri gurbete gitmiş, gurbetten köyüne dönerken, köyün alt taraflarına eski bir arkadaşına rastlamış. Önce, çok sevdiği köpeğini sormuş. Arkadaşı:
-Ha, onimi deysun, öldi, başka da bir yaramazlık yok.
-Ula nasıl öldi?
-Sizin geberen katırın kemliklerini yerken, kemik boğazına takıldı da öldi, başka da bir yaramazlık yok.
-Ula katırda mı öldi?
– Ya babanın ölümünden sonra katır da öldi, başka da bir yaramazlık yok.
-Ula babam da mi öldi?
-Ya ananın ölimine dayanamadi de öldi, başka da bir yaramazlık yok.
-Ula desene ocağım batti!
Yok, batmadi, yandi, başka da bir yaramazlık yok.
İşte bazı insanlar acıların olanların acılarını yakınlarına böyle aktarır.
Bu konuda çok dikkatli ve anlayışlı olmalıdır. Acılar hepimizin başındadır.
Bazı insanlara acısını söyleyince şok geçirir.
Gazeteciliğimizde bunun örneklerini gördük.
Gazetemizin bir abonesi vardı Gümüşhane’den uzakta bir ilde görevliydi. Onun eşi öldü. Haberini verdik. Yakınlarını aklımıza gelmedi. Uzakta olan eşi kalp hastasıymış dairede masasının önüne konan gazeteyi (Kuşakkaya’yı) açıp okurken, eşinin ölümünü okumuş ve bayılmış. Arkadaşları alıp hastaneye götürmüşler. Hastanede kendine gelmiş. Bu olayı kendisi anlattı bize.
O olaydan sonra ölüm haberlerine biraz daha temkinli yaklaşmaya başladık.
Gazetecilik böyle bir şey. Haberin verseniz bir türlü, vermeseniz başka bir türlü.
Deme ki, her konuda dikkatli olmak gerekir.