Dünüyle bugünüyle kültür etrafında mülâhazalar
Toplumların ya da milletlerin kendilerine özgü maddi ve manevî değerlerine “kültür” diyoruz. Bu kelime bize Batı dillerinden, Latince “cultura”dan intikal etmiştir. “Cultura” inşa etmek, işlemek, süslemek, bakmak anlamlarına gelen Colere’den türetilmiştir. Türkçede bulunan “kültür” kelimesi yerine “ekin”, “hars”, “medeniyet” ve “uygarlık” kavramları kullanılabilmektedir. TDK’de kültürle ilgili olarak şu ifadeler geçmektedir: “Tarihsel, toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan bütün maddi ve manevî değerler ile bunları yaratmada, sonraki nesillere iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların bütünüdür.” Ziya Gökalp’e göre ise kültür, “Bir milletin dinî, ahlakî, aklî, estetik, lisanî, iktisadî ve fennî hayatlarının ahenkli bir bütünüdür.” Öte yandan Heriot, kültürü “Bireyin bildiklerini unuttuktan sonra aklında kalan şeydir.” şeklinde tanımlamıştır. Daha bunun gibi kültürün yüzün üzerinde birbirinden farklı tanımı mevcuttur. Bu konudaki her bir tanım kültüre bakışın farklı yansımalarını içerir.
Toplum bireylerinin sosyal etkileşim yoluyla nesiller boyu aktardığı kültür, insanların yaşamlarını derinden etkileyen ve birbirleriyle etkileşimleri sonucu ürettikleri bir kavramdır. Kültür, toplumları birbirinden ayıran özelliğiyle her milletin kendine has hayat tecrübesidir.
Dünyada hemen her devletin ve milletin şahsına münhasır (millî) özellikleri, kendine özgü bir kültürü vardır. Bu özellikler o milleti diğer milletlerden ayırır, kendi kılar. Edebiyatla ilgili birçok kıymetli eser kaleme alan Mehmet Kaplan, haklı ve yerinde bir ifadeyle “Kültür, bir topluluğu, bir cemiyeti, bir milleti millet yapan ve onu diğer milletlerden farklı kılan hayat tezahürlerinin tümüdür.” der. Onun içindir ki bir milletin içine kendi değerleriyle çelişen kültürel unsurlar girerse bu kültürel çatışmanın kapısını aralar.
Hayatımızı çepeçevre kuşatan ve hayat yolculuğumuza yön veren kültür, bir birikimin sonucudur. Kültür sosyal etkileşimler sonucu doğar, gelişir, ömrünü tamamlayınca da ölür.
Ait olduğu toplumların insanlarını aynı ortak gayeler etrafında birbirine kenetleyen, birleştirici ve bütünleştirici özellikler taşıyan kültür, dille yarınlara aktarılır. Zira dil, en etkili kültür aktarıcısıdır. Sözlü ve yazılı kültür ürünlerini dil aracılığı ile geleceğe taşırız.
Toplumlar ve toplumu oluşturan fertler arasında kültürel farklar vardır. Kültürel farklar toplumları oluşturan fertlerin milliyetine, etnik kökenine, cinsiyetine, yaşına, fiziksel özelliklerine, ekonomik durumuna, eğitimine, mesleğine ve inancına göre değişebilmektedir. Kültürel farklar zaman içerisinde art niyetli insanlar tarafından körüklenirse kültürel çatışmaları da beraberinde getirir. Bu durum milleti meydana getiren fertlerin huzurunu bozar.
Türkiye’de kültür alanı genellikle kültürel çatışmalarla gündem olmuştur. Gerçekçi olmak gerekirse bu sadece Türkiye’ye özgü bir durum da değildir. Bu, bütün dünyada kendini gösteren sosyal bir gerçektir. Bütün dünyada kültür savaşları varlığını sürdürmektedir.
Mecrasından uzaklaştırılan kültür, kültürel çatışmayı tetiklemiştir.
Bizde kültür farklı zamanlarda farklı şekillerde kendini göstermiştir. Bir başka şekilde söylemek gerekirse kültür meselesi kendi doğal akışına bırakılmamıştır bizde. Suni (yapay) müdahalelerle mecrasından uzaklaştırılmıştır. Bunun göstergesi olarak Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti dönemlerini ele alabiliriz. Kültür, Osmanlı’da saray kültürü-halk kültürü, Cumhuriyet Dönemi’nde egemen (elit) kültür- halk kültürü şeklinde tezahür etmiştir. Özellikle cumhuriyetin ilk yıllarında devletin, kültürel politikalar çerçevesinde halkı biçimlendirmeye çalışması, ona kendi egemen kültürünü kabul ettirme çabaları sıkça rastlanan bir durumdu. Oysa kültür doğal akışına, halka bırakılsaydı hiçbir uyumsuzluk yaşanmazdı.