Gümüşhaneli Veteriner Hekim Fatih Düzgün, sokak hayvanlarının kontrolsüz çoğalmasının önüne geçmenin en vicdani ve etik yolunun ‘kısırlaştırma yapılması’ olduğuna dikkat çekti.
Son günlerde Türkiye ve Gümüşhane’nin gündeminde olan sokak hayvanları ile ilgili karşıtlık sürüyor. Sokaklarda yaşanan köpek saldırıları ve barınaklarda yaşanan içler acısı durum ülkeyi adeta iki farklı düşünceye bölmüş durumda.
Bir kesim sokak hayvanlarının toplatılıp barınaklara kapatılmasını ya da ötenazi (ilaçlı ölüm) yapılması yönünde çağrıda bulunurken, bir diğer kesim ise saldırıların, kazaların ve kontrolsüz çoğalmanın tek ve sağlıklı yolunun kısırlaştırma olduğunu savunuyor. Ülke genelinde içler acısı durumda olan barınaklar ise ‘ölüm kampı’ şeklinde nitelendiriliyor.
Serbest Veteriner Hekim Fatih Düzgün, konuya ilişkin gazetemize değerlendirmelerde bulunarak ‘ötenazinin sağlık sorunları dışında yapılmasının etik ve vicdani’ olmadığını değerlendirerek sokak hayvanlarının her geçen yıl daha da fazla artmasının ‘kısırlaştırma’ sayesinde kısa sürede önüne geçilebilir olduğunu vurguladı.
“Sağlıklı bir hayvanın ötenazi yapılması hem vicdani hem de etik değil”
Ötenazinin sağlık sebepleri nedeniyle umutsuz vakalarda uygulanabilir olduğunu ifade eden Veteriner Hekim Fatih Düzgün, “Bana göre ötenazi yapılması gereken bir şey ancak bazı durumlarda. Mesela hayvanın sağlık durumda öngörülemeyen bir durum varsa ya da yaşamasında umutsuzluk varsa can çekişiyorsa o zaman yapılabilir.Örneğin, 4. evre bir kanser hastası olmuş ve artık tedavi ile ilgili bir çözüm kalmamış ve hayvan günden güne eriyor, yeme- içme tamamen kesilmişse daha fazla acı çekmemesi için ötenazi yapılabilir. Tabii bunlar değişebilir çeşitli hastalık durumlarında ancak nihai kararı veteriner hekim verebilir. Ancak bir yüksek düşme ya da trafik kazası durumu sonucu felç geçiren ya da arka ayaklarını kullanılamayacak hale gelen bir hayvana ötenaziyi önermiyoruz. Çünkü o haliyle de tıpkı insanlarda da olduğu gibi yaşayabilir. Birçok savaş gazisi ya da iş kazası sonucu kolunu ya da bacağını kaybetmiş veya felç geçirmiş ancak hayatını o şekilde yaşamaya devam eden insan var. Hayvanlarda da durum çok farksız değil. Engelli de olsa yaşamını sürdürebilir. Bu sebepten ötenaziyi eğer ki bir çıkış yolu yoksa ve o hayvanın yaşamasına engel can çekiştiği bir haldeyse o zaman önerebiliriz. Bunun dışında ötenazi önerebileceğim bir uygulama değil. Sağlıklı bir hayvanın ötenazi yapılması hem vicdani hem de etik değil. Mesleki etik açısından da uygun bulmuyorum. Bizim görevimiz öldürmek değil yaşatmak” dedi.
“Biz insanlar olarak onların yaşam alanlarını işgal etmiş durumdayız”
‘Kısırlaştırma ile sokaktaki hayvanların çoğalmasının önüne geçilmesi çok kolay’ diyerek sokak hayvanlarının çoğalmasının ve evcil hayvanlarda dahil olmak üzere kısırlaştırmanın önemine değinen Düzgün, “Hayvanların bir iradesi yok ve konuşarak kendilerini ifade edemezler. Biz insanlar olarak onların yaşam alanlarını işgal etmiş durumdayız. Kediler veya köpekler kendi doğasında insanlardan ve şehir yaşamından uzakta yaşayabiliyordu. Tıpkı aslanlar ya da kaplanlar gibi doğal ortamları bozulmayıncaya kadar onlar da kendi yaşamını sürüyordu. Ancak biz onların yaşam alanlarını şehir hayatının da gelişmesi ile birlikte işgal ettik. Bu yüzden artık bize muhtaç hale geldiler. Biz onları ötenazi ile öldürerek değil hayatı onlarla paylaşarak çözebiliriz. Her yıl sokaklarda binlerce kedi-köpek yavrusu dünyaya geliyor ve bakımsız kalıyor. Nedeni ise anne yeterince yiyecek bulamıyor, yeterince süt üretemiyor veya ölü doğumlar gerçekleşiyor. Böylece sağlıklı bir gelişim olmuyor. Çünkü çok fazla ve kontrolsüz bir çoğalma söz konusu. Bu yüzden hayvanların ötenazi yapılması yerine kontrollü bir şekilde kısırlaştırılması gerekiyor. Bazı insanlar kısırlaştırmayı doğru bulmuyor. Burada bakış açısı ve niyetimizin önemli olduğunu düşünüyorum. Kısırlaştırma ile sokaktaki hayvanların çoğalmasının önüne geçilmesi çok kolay hale gelmekte” diye konuştu.
“Kısır olmayan hayvanlar öfkeli ve stresli oluyor”
Kısırlaştırmanın öneminin altını bir kez daha çizen Veteriner Hekim Düzgün açıklamalarına şöyle devam etti, “Kısırlaştırma yalnızca üremenin önüne geçmenin yanında hayvanın sağlığı için de çok önemli. Kısır olmayan hayvanların vücudunda çok fazla hormon değişikliği oluyor. Hayvanın sürekli hormonlar bir azalıp bir artıyor, kızgınlığa girip çıkıyor derken sürekli bir stres ve sinir hali içinde oluyor. Buna bağlı olarak tüyleri çok dökülmeye başlıyor, bazı sağlık sorunlarını beraberinde getiriyor. Örneğin kanserlere sebep oluyor. Meme tümörleri, rahim tümörleri veya kistler gibi pek çok sağlık sorununa yol açıyor. Kısırlaştırma bunların önüne geçmiş oluyor. Aynı zamanda kontrolsüz çoğalmayı engellemiş olmakla birlikte bakıma muhtaç yavruların artmasının da önüne geçmiş oluyoruz. Hayvanlarda üremeyle ilgili bir bilinç ve irade yoktur. Evcil hayvan sahiplerinin ‘bir defa çiftleşsin sonra kısırlaştıracağım’ düşüncesi doğru değildir. Hayvanlarda ego durumu olmadığı için ebeveynlik bilinci de yoktur. Ayrıca kısırlaştırma yapılan hayvanlar çiftleşmeye devam edebilir ancak yavrulama olmaz.”
Haber: Zeynep KAYA