Bu deyim geçmişten günümüze toplumsal hayatımızda birçok insanın sık kullandığı cümledir.
Bu ve benzer deyimler ya da Atasözleri bir ihtiyaçtan ya da yaşanılan bir olaydan meydana geldiğini biliriz.
Anlamlıdırlar.
“Kısa boylu olup da aynı zamanda göründüğünden farklı davranışlar sergileyen” kişiler için söylenir genelde.
Hayal kırıklığına uğranıldığında duygular bu sözlerle dile getirilir.
Tanınırlığın tam aksine arkadan iş çeviren, kuyu kazan, empati kurmayan daha da kötüsü “kul hakkı” yemekten hiç korkmayanlar bu deyimle tarif edilirler.
Üç günlük dünya için değer mi?
Neyse…
Yani neresinden baksanız negatif insanlar.
“Negatifler olmasa, pozitiflerin kıymetini nasıl bileceğiz?” diye haklı bir soru gelebilir aklımıza.
Aslında negatiften ziyade, size negatif etki yapanlar.
Kadın erkek fark etmiyor.
Başkalarının dolduruşuna gelip etrafına saldıran, hep kendini düşünen böyle tiplerden uzak durun.
Vefasızdırlar…
Onlar için “vefa” İstanbul’da bir semt adı ise yanınıza yaklaştırmayın.
Menfaatleri neyi emrediyorsa onu yapmaktan hiç çekinmezler. Onlar için dostluk bir saman alevi gibidir.
Zamanla anlıyorsun ki “İstedikleri gibi olmayınca, istenilmeyen biri oluyorsun” onlar için.
Günün moda tabiriyle “klavye kahramanı” olanlar sıcak koltuklarından etraflarına tehditler yağdırıp “külhanbeyi” kesili verirler.
Oysaki “ateş olsan cürümün kadar yer yakar” deyip ciddiye almayın.
1 Km. değil 1 metre önünü göremeyen bu tiplerle boşuna zaman geçirmeyin yol verin!
Çünkü onların yanında durmak, aynı ortamı paylaşıp aynı havayı teneffüs etmekten yorulabilirsiniz.
***
Sinsidirler. Empati yapmazlar… Aynaya hiç bakmazlar bile. Onlara göre tek doğru kendi gerçekleridir.
Bunlar göstermezler ama aslında içlerindeki gururun, kibirin ete kemiğe bürünmüş “egolu” tipleridir.
Oysaki psikologlara göre “egonun altta yatan aciz kişiliği saklamak için kullanılan bir araç” olduğunun farkında dile değildirler.
Kurmuş oldukları “ben” merkezli dünyalarında “sever gibi görünürler” ama gerçekte kimseyi sevmez, sinsi içten pazarlıkçıdırlar.
Boyu kadar yerin altında da mevcut olan böyle tiplere maruz kalmak, radyasyona maruz kalmak gibidir. Kısa süreli düşük dozlara dayanabilirsiniz ancak sürekli maruz kalmak sizi perişan edebilir!
O zaman kendi enerjinize odaklanın ve olumlu insanlarla siz iyi gelen dostlarla zaman geçirin.
Çünkü yaşadığımız bu fani hayatın tekrarı yok!
Ama ara sıra sizde empati yapmayı unutmayın.
***
Neticede bu tiplerle bu gezegende birlikte yaşıyoruz.
Haa şunu da söyleyelim yeri gelmişken.
İyi niyetinizi kullanan insanlara, arada kötü tarafınızı da gösterin ki, sizi salak kendini zeki sanmasın.
Önceki yazılarımdan birinde aşağıda yazılı gönül ehli insanların gönül dünyalarından yüzlerce yıl önce söylenen şu ifadeler aslında her şeyi özetliyor sevgili okuyucu.
Bu kirlenmiş dünyayı yaşanılır kılan nedir bilir misin?
“İncinsen de incitme.”
diyen
Hünkar Hacı Bektaş Veli,
“Yaradılanı sev, yaradandan ötürü.”
diyen
Yunus’u,
“Dili, dini, rengi ne olursa olsun iyiler iyidir.”
diyen
Hacı Bektaş-ı Veli’si,
“Ne mutlu eğri zamanda doğru yerde durabilene”
diyen
Pir Sultan Abdal’ı,
“Beni hor görme gardaşım, sen altınsın da ben tunç muyum?”
diyen
Veysel’i,
“Kötü insanların türküleri yoktur.”
diyen
Neşet Ertaş’ı,
“Bütün aşklardan yücedir, insanın insanı sevmesi.”
diyen
Mahsuni’si,
“Sana düşman
bana düşman,
düşünen insana düşman,
vatan ki;
bu insanların evidir, sevgilim
onlar vatana düşman.”
diyen
Nazım’ı,
“Çiçek gibi insanların kalbini kırdınız, bahçeleriniz bahar görmesin.”
diyen
Ahmed Arif’i,
Bir kez gönül yıktın ise
Bu kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi
Elin yüzün yumaz değil
diyen
Yunus’u var bu Anadolu coğrafyasının…
Sözün özü…
Bu dünyada en zor şeylerden biri de, yanlışı savunacak kadar cahil, doğruyu göremeyecek kadar kör, iyiliği inkâr edecek kadar nankör insanlarla bir arada yaşamak zorunda olmak.